25 Aralık 2009 Cuma
22 Aralık 2009 Salı
BASINDAN
Yazar Güven Tunç Kitabı "ELİMSENDE" yi tanıtıyor
Yükleyen iyildiz71. -
ŞADİYE DÖNÜMCÜ
http://bianet.org/bianet/biamag/118646-e-lim--siz--de-e-be-len-di-niz
"E-lim- Siz- de... E-be-len-di-niz!"
Şadiye DÖNÜMCÜ /
Güven Tunç'un kitabı "Elimsende" bir insan hakları aktivistinin elinden çıkma. Kitapla; bildirgelerdeki hakların daha sade ve anlaşılır bir dille ifade edilmesi amaçlanmış ve bu çok da iyi kotarılmış. Ben bu kitap tanıtım yazısıyla sizi ebeliyor ve avazım çıktığı kadar bağırıyorum "Elim sende (sizde)"
Sosyal Hizmet Uzmanı Güven Tunç bir kitap yayımladı: Çocuklar, ana-babalar, öğretmenler, hemşireler, doktorlar, mühendisler, mimarlar, şehir planlamacılar, psikologlara, haberciler, belediyeciler, yasa yapıcılar, polisler, tüm kamu görevlileri, tüm yöneticiler, yetişkin olan herkes için.
Güven Tunç kitabında; "Çocuklarımızdan Öğreniyoruz" üst başlığı altında umudun ve yaşamın, suyun, toprağın, havanın ve insanın, barış dolu bir hayatın bildirgelerine;
Biz Çocukların Hakları (Çocuk Haklarına Dair Sözleşme), Tüm İnsanların Hakları (İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi), Annelerin, Teyzelerin, Ninelerin, Ablaların - Tüm Kadınların ve Kız Çocuklarının Hakları (Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Ortadan kaldırılması Uluslararası Sözleşmesi), Engelli Hakları Bildirgesi, Ninelerin Dedelerin Hakları (Birleşmiş Milletler Yaşlı İlkeleri), Yaya Hakları Bildirgesi, Avrupa Kentli Hakları Bildirgesi, Hayvan Hakları Bildirgesi ile "Bir Kızılderili Amcanın Mektubu"na yer vermiş.
Kitap; çocuklara haklarını, özgürlüklerini duyurmak, tüm çocukların aynı haklara sahip olduğunu anlatmak, onların insan olmaktan onur ve coşku duymaları için hazırlanmış. Ve çocuklar kendi haklarını öğrenirken, annesinin, ablasının, teyzelerinin yani tüm kadınların ve kız çocuklarının hak ve özgürlüklerinden, ninelerin, dedelerin, engellilerin, kırsal kesimde ya da kentte yaşayanların, yayaların haklarından, ağaç kardeşlerinin, hayvan dostlarının, neşeyle akan derelerin, evimiz olan dünyanın haklarından haberdar olması için yazılmış.
Yazar özgürlük, eşitlik, kardeşlik bildirgelerinin yer aldığı kitabını; çocukların kendi haklarını öğrenip, bilmeyenlere anlatması, onurumuza ve haklarına sahip çıkması, başkalarının onuruna ve özgürlüklerine saygı duymaları, tüm insanların hak ve özgürlüklerini kullanabilmeleri, herkesin mutlu olması için yazmış.
Kitabın adı: "Elimsende"
"Elimsende"; hepimizin bildiği bir çocuk oyunu. Hani ebenin kaçışan çocukları yakalamak için koşuşturup, yakaladığı arkadaşına elini sürerek "elim sende" diye bağırıp ebeliği devrettiğimiz, eli hamurlu annemize "elim sende" diye bağırıp kaçtığımız oyun.
Diyor ki Güven Tunç: "Çocuk Haklarına Dair Sözleşme'yi, 'Benim Haklarım' adıyla sadeleştirdikten bu yana neredeyse bir on yıl kadar ebelik bende kaldı.
Bu kitabın adını bu güzel oyundan etkilenerek verdim. Çok uzun süredir ben ebeydim. Bu arada diğer haklarımızla ilgili metinleri seçtim, okudum, üzerinde çalıştım. Bir kitap dosyası yaptım. Şimdi bu kitap hanginizin - bir çocuğun, genç bir annenin, bir köy öğretmeninin, idealist bir hemşirenin, bir mimarın, bir gazetecinin- elindeyse, sizi ebeledim. 'Elim sende' Bu hakları başkalarına anlatıncaya kadar ebe sizsiniz."
Evet; şimdi ebe benim.
İşte Çocukların Haklarından bazıları... Her insan 18 yaşına kadar çocuktur.(Md-1) Çocuk hakları bütün çocuklar içindir. Beyaz çocuk, kara çocuk, kız çocuk, erkek çocuk fark etmez. (Md-2) Bizi haklarımıza uygun olarak büyüten, gelişmemiz için yol gösteren büyüklerimize kimse karışmaz. (Md-5) Her çocuk doğduğunda bir isim alır. Devlet bu ismi kaydeder, çocuğa bir kimlik verir. Artık çocuk, o devletin vatandaşı olur. (Md-7) Çocuğu, ailesinden kimse koparıp, alamaz. Ama bazen, anne baba çocuğa bakamaz durumda olabilir. Çocuk bu durumdan zarar görmesin diye çocuğa başka bir bakım sağlanır. Bu bakım sırasında çocuk anne babasıyla düzenli görüşebilir. (Md-9)
Çocuklar onurlu ve saygın birer insandır. Hiç kimse çocukların onurunu kıramaz. Çocukları küçük düşüremez. (Md-16) Devlet; çocuk kitaplarının çok çok basılmasını ve tüm çocukların bu kitaplardan yararlanmasını sağlar (Md-17: çekinceli) Çocuklar bazen ailelerinden yoksun kalabilirler. Bazı aile ortamları ise, çocuklar için yararlı olmayabilir. İşte o zaman, çocukların devletten özel koruma ve yardım alma hakları vardır. Devlet bu görevini, çocuk için uygun aile bularak ya da ona yuva olacak bir kuruluşa yerleştirerek yapar. (Md-20)
Okulumuz bizim becerilerimizi, zekâmızı, yeteneklerimizi geliştirir. Bizi insan haklarına saygılı yetiştirir. Okulda barışı, kardeşliği, dostluğu, özgürlüğü, çevremizi korumayı öğreniriz.(Md-29: çekinceli) Biz çocuğuz. Büyükler gibi bir işte çalışamayız. Biz okula gider, oyun oynarız. Eğer çalışmak zorunda kalırsak; yapacağımız iş eğitimimize engel olmamalı, sağlığımızı bozmamalı, bizde zararlı alışkanlıklar yaratmamalıdır.(Md-32)
Eğer bir çocuk herhangi bir nedenle zarar görmüşse, bedensel ve ruhsal sağlığına kavuşması için devlet tüm önlemleri alır. Çocuğun özgüven ve saygınlığıyla yeniden topluma katılmasını sağlar.(Md-39) Çocukların haklarını hem çocuklar hem büyükler bilmelidir. Devlet tüm çocukların haklarını bilmelerini sağlar.(Md-42)
İşte Bütün İnsanların Haklarından bazıları... Bütün insanlar özgür doğar. Bütün insanlar hayatları boyunca özgürdür. Dünyadaki bütün insanlar eşittir. Dünyadaki bütün insanlar kardeştir. Dünyadaki bütün insanlar onurludur. Bütün insanlar akla ve vicdana sahiptir. İnsanlar birbirlerini kardeşçe sevebilir.(Md-1) Yaşamak, özgür olmak, güvenlikte olmak her insanın temel hakkıdır.(Md-3) İnsanların özel hayatına, ailesine, evine, haberleşmesine karışılmaz. Evlerine izinsiz girilmez, eşyaları, dolapları karıştırılmaz. Telefonlarına, mektuplarına, mesajlarına bakılmaz. Yasalar; insanların özel hayatına karışılmasına ve onurlarının kırılmasına engel olur. (Md-12)
Her insanın; düşünce vicdan ve din özgürlüğü vardır. İnsanlar düşüncelerinde özgürdür. Hangi dine inanacakları konusunda özgürdür. İstedikleri dini seçip inanabilirler. İnançlarını değiştirebilirler. İnançlarının gerektirdiği uygulamaları açık veya özel bir biçimde yapabilirler.(Md-18)
İşte Annelerin, Teyzelerin, Ninelerin, Ablaların -Tüm Kadınların ve Kız Çocuklarının- Haklarından bazıları... Kadınlarla erkekler eşittir. Annelerle babalar eşittir. Kız çocuklarla erkek çocuklar eşittir. Kadınlar, genç kızlar ve kız çocukları; onuru ve saygılı bireylerdir. Kız çocuklarının, genç kızların ve kadınların hakları korunur. Onlara ayrım yapanlara engel olunur. (Md-1)
Kadınlar da erkekler de değerli bireylerdir. Babalar da yemek yapar, ev temizler, bebeklere bakar, çamaşır yıkar ve ütü yapar. Annelerde arazide çalışır, tarla sürer, evraklarla uğraşır, bilgisayar kullanır, makine tamir eder, satış yapar. Mutlu ailelerin mutlu çocukları olur. Babalar ailelerin mutlu olması için evdeki işleri annelerle paylaşır. Anneleri dinlendirir. Annenin de arkadaşlarıyla buluşup eğlenmesi için yardım eder. (Md-5)
Evlilikte, kadınla erkek eşittir. Kadın eşini seçme ve istediği insanla evlenme hakkına sahiptir. Evlilik sırasında kadınla erkek eşittir. Eğer evlilik bitiyorsa, bitişinde de eşittir. Eşler, evlilikleri sırasında edindikleri mallarda, eşit hak sahibi olurlar. Anne ve babanın çocukları ile ilgili konulardaki hakları eşittir. Kız çocuklar ve erkek çocuklar; 18 yaşına gelmeden evlenmezler. (Md-16)
İşte Engelli Haklarından bazıları... Bazen insanlar; kendi kendilerine yapabilecekleri bazı işleri yapamaz. Bedensel veya zihinsel olarak engellenir. Yürüyemeyebilir, göremeyebilir, duyamayabilir, hızlı düşünemeyebilir. Engelli insanlar doğuştan ya da sonradan olan bir kayıp nedeniyle, evde ve dışarıda bazı işleri yapmakta engellenendir. (Md-1) Devletler engelli bireylerle ilgili kuruluşlar oluşturur. Engelli bireyler, haklarının gelişmesi için bu kuruluşla paylaşabilir. (Md-13)
İşte Ninelerin Dedelerin Haklarından bazıları... Nineler ve dedeler, yaşlandılar diye toplumdan koparılmazlar. Nineler ve dedelerin topluma yararları çok olur. (Katılım İlkesi) Nineler ve dedelerin, aileleri ve çevreleri tarafından sevilme sayılma ve korunma hakları vardır. (Bakım İlkesi) Nineler ve dedeler; karikatür, resim, heykel, maket uçak yapmak gibi etkinlikler yapabilirler.(Kendini Gerçekleştirme İlkesi)
Kitap; bir insan hakları aktivistinin elinden çıkma.
Kitapla; bildirgelerdeki hakların daha sade ve anlaşılır bir dille ifade edilmesi amaçlanmış ve bu çok da iyi kotarılmış.
Ben bu kitap tanıtım yazısıyla sizi ebeliyor ve avazım çıktığı kadar bağırıyorum "Elim sende (sizde)"(ŞD/BÇ)
*Şadiye Dönümcü. Sosyal Hizmet Uzmanı.dosadoster@gmail.com
**Güven TUNÇ. ELİMSENDE (Benim Haklarım, Annemin Hakları, Dünyamın Hakları) Akademi Matbaası. Ankara, 2009.
*** Yazarla iletişim: guventunc@yahoo.com
http://www.bianet.org/ sitesinde yayındadır
http://www.sosyalhizmetuzmani.org/ sitesinde yayındadır
Gönderen ELİMSENDE zaman: 06:41 0 yorum
21 Aralık 2009 Pazartesi
İLETİŞİM
Yazar iletişim ;
http://www.yasasincocuklar.org/
http://benimhaklarim.blogspot.com/
guventunc@yahoo.com
kitap
ve organizasyonlar için
hayalerzincan@gmail.com
Kitaba; Kültür Bakanlığı Kütüphanelerinden ulaşıp okuyabilirsiniz.
Kitap Dağıtım Tan Kitabevi
Selanik Caddesi 78/5 Kızılay Ankara
tel;4193353
Kitabın Satıldığı Kitapçılar;
Tan kitabevi
Dipnot Kitabevi
http://www.yasasincocuklar.org/
http://benimhaklarim.blogspot.com/
guventunc@yahoo.com
kitap
ve organizasyonlar için
hayalerzincan@gmail.com
Kitaba; Kültür Bakanlığı Kütüphanelerinden ulaşıp okuyabilirsiniz.
Kitap Dağıtım Tan Kitabevi
Selanik Caddesi 78/5 Kızılay Ankara
tel;4193353
Kitabın Satıldığı Kitapçılar;
Tan kitabevi
Dipnot Kitabevi
4 Aralık 2009 Cuma
GÖRÜŞLERİNİZ
18 Kasım 2009 Çarşamba
HABERLER HABERLER HABERLER
İMZA GÜNÜ
Tarih; 21 Kasım 2009 Cumartesi
Yer; Sosyal Hizmet Çalışanları Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı
Saat ; 14 oo-16 oo
Adres ; Necatibey Caddesi No: 13 / 1 Sıhhiye- Ankara
Telefon ; 2313097
Tarih; 21 Kasım 2009 Cumartesi
Yer; Sosyal Hizmet Çalışanları Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı
Saat ; 14 oo-16 oo
Adres ; Necatibey Caddesi No: 13 / 1 Sıhhiye- Ankara
Telefon ; 2313097
15 Ekim 2009 Perşembe
Kitap Künye
Kapak Tasarım : Penguen Tasarım
Resimler . Ali Nazif Uyan
Dizgi- Mizanpaj . Penguen
Dr. Mediha Eldem Sokak. No 82/2
Kızılay- ANKARA
03124353374
Baskı Akademi Matbaası
Sümer Sokak. No 5/32
Kızılay - ANKARA
03122301989
Resimler . Ali Nazif Uyan
Dizgi- Mizanpaj . Penguen
Dr. Mediha Eldem Sokak. No 82/2
Kızılay- ANKARA
03124353374
Baskı Akademi Matbaası
Sümer Sokak. No 5/32
Kızılay - ANKARA
03122301989
Telif Hakları
Yayım hakları yazarına aittir.
Fikir ve Sanat Eserleri Yasası gereği izin alınmadan eserin tamamı ya da bir bölümü herhangi bir yöntemle çoğaltılmamalı ve dağıtılmamalı
Fikir ve Sanat Eserleri Yasası gereği izin alınmadan eserin tamamı ya da bir bölümü herhangi bir yöntemle çoğaltılmamalı ve dağıtılmamalı
DESTEKLEYEN KURULUŞLAR VE KİŞİLER
HEPİNİZE TEŞEKKÜRLE
Sosyal Hizmet Çalışanları Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı
sosyalhizmetuzmani.org
Sosyal Hizmet Uzmanları Derneği
yersizyurtsuz.com
amatorceedebiyat.com
fokada.com
Sosyal Hizmet Çalışanları Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı
sosyalhizmetuzmani.org
Sosyal Hizmet Uzmanları Derneği
yersizyurtsuz.com
amatorceedebiyat.com
fokada.com
kitap- içeriğe ilişkin bir kaç not
ELİMSENDE
(BENİM HAKLARIM, ANNEMİN HAKLARI, DÜNYAMIN HAKLARI)
ÇOCUKLARIMIZDAN ÖĞRENİYORUZ
HAKLARIMIZ
İÇİNDEKİLER
HAKLARIMIZ;
1.BİZ ÇOCUKLARIN HAKLARI
Çocuk Haklarına Dair Sözleşme
2.TÜM İNSANLARIN HAKLARI
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi
3.ANNELERİN, TEYZELERİN, NİNELERİN, ABLALARIN - TÜM KADINLARIN VE KIZ ÇOCUKLARININ HAKLARI
Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Ortadan kaldırılması Uluslararası Sözleşmesi
4.ENGELLİ HAKLARI BİLDİRGESİ
5.NİNELERİN DEDELERİN HAKLARI
Birleşmiş Milletler Tarafından hazırlanan yaşlı İlkeleri
6.YAYA HAKLARI BİLDİRGESİ
7.AVRUPA KENTLİ HAKLARI BİLDİRGESİ
8.HAYVAN HAKLARI BİLDİRGESİ
9.BİR KIZILDERİLİ AMCANIN MEKTUBU
( Çevre bildirge ve anlaşmaları yerine kullanılmıştır
Çocuklara,
Ana babalara
Öğretmenlere,
Hemşirelere,
Doktorlara
Mühendislere,
Mimarlara
Şehir plancılarına,
Psikologlara,
Habercilere,
Belediyecilere,
Yasa Yapıcılara,
Polislere,
Tüm kamu görevlilerine,
Tüm yöneticilere,
Yetişkin olan herkese
Umudun ve yaşamın bildirgesi.
Suyun, toprağın, havanın ve insanın bildirgesi.
Barış dolu bir hayatın bildirgesi.
önsöz
sevgili çocuklar,Bu kitabı öncelikle sizler için hazırladım.
Haklarınızı, özgürlüklerinizi size duyurmak için.
Bütün çocukların aynı haklara sahip olduğunu anlatmak için.
İnsan olmaktan onur ve coşku duymamız için.
Kendi haklarınızı öğrenirken, annenizin, ablanızın, teyzelerin yani tüm kadınların ve kız çocuklarının hak ve özgürlüklerinden haberli olmanızı amaçladım.
Ninelerin, dedelerin, engelli bireylerin, engelli çocuğun, kırsal kesimde ya da kentte yaşayan insanların, yayaların haklarını bilelim.
Ağaç kardeşlerimizin, hayvan dostlarımızın, neşeyle akan derelerin, ormanların, evimiz olan dünyanın haklarından haberdar olalım.
Anneleriniz, babalarınız, nineleriniz, dedeleriniz, öğretmenleriniz, okul müdürleriniz, hemşire ablalarınız, doktor amca ve teyzeleriniz, polis teyzeleriniz ve amcalarınız, hukukçular, gazeteciler, sosyal hizmet uzmanları, psikologlar, milletvekilleri, belediye görevlileri ve kamu görevlileri de hem sizin hem birey olarak kendilerinin haklarını bilsinler.
Eğer bilmiyorlarsa onlara siz anlatın.
Onurumuza ve haklarımıza sahip çıkalım.
Başkalarının onuruna ve özgürlüklerine saygı duyalım.
Bütün insanlar hak ve özgürlüklerini kullanabilsin.
Herkes mutlu olabilsin.
"Bir umudum sizde" *
*Büyük şairimiz Ahmed Arif’in “Anadolu” adlı şiirinden alınmıştır.
Aslı "Bir umudun sende" dir
ELİMSENDE
Çok eski bir çocuk oyunudur.
Çocuklar kadar gençler, hatta yetişkinler bile bu oyundan hoşlanırlar.
Çünkü biraz muzır ve çok eğlencelidir.
Bir sokak ve grup oyunudur. Baştan bir ebe seçilir. Diğer çocuklar, sınırları belirlenmiş bir sokakta dağılırlar. Ebe koşar ve kaçan çocuklardan birini yakalar, elini sürer ve “elim sende” diyerek ebeliği ona geçirir. Ebe olan çocuk, bir başkasını yakalayıp elini sürünceye ve “elim sende” diye ebeliği ona satıncaya kadar böyle sürer gider. Ebe olmamak, yakalanmamak esastır.
Bu oyunun muzır kısmı ise, oyun sırasında değil de sonrasında olandır. Esas eğlencesi buradadır.
Evde hamur yoğuran anneye; “elim sende” diyerek kaçmaktır. Anneniz bu haldeyken sizi hayatta yakalayamaz. Bir de anne babanızla komşuya akşam oturmasına gitmişsinizdir. Misafir gittiğiniz ev, en yakın arkadaşınızın ailesidir. Geç bir vakitte kalkarken ayakkabınızı giyer sinsice beklersiniz. Arkadaşınız miskin ve uykulu bir şekilde ailesiyle birlikte sizi yolcularken, arkadaşınıza “elim sende“ deyip kaçmaktır. O sinirinden sabaha kadar uyuyamaz. Siz de neşeden.
Bu kitabın adını bu güzel oyundan etkilenerek verdim.
Çok uzun süredir ben ebeydim. Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’yi, “Benim Haklarım” adıyla sadeleştirdikten bu yana neredeyse bir on yıl kadar ebelik bende kaldı.
Bu arada diğer haklarımızla ilgili metinleri seçtim, okudum, üzerinde çalıştım. Bir kitap dosyası yaptım.
Ve şimdi kitap basıldı.
Şimdi bu kitap hanginizin – bir çocuğun, genç bir annenin, bir köy öğretmeninin, idealist bir hemşirenin, bir mimarın, bir gazetecinin – elindeyse, sizi ebeledim. ”Elim sende”.
Bu hakları başkalarına anlatıncaya kader ebe sizsiniz.
Ben karışmam artık,
“Elim sende”.
Çocuklar; haklarınızı biliyor musunuz?
Kaç çocuk, haklarının ne kadarını biliyor?
Ya biz?
Biz kocaman insanlar?
Haklarımızı biliyor muyuz?
Bizimle ilgili olanlar bizim haklarımızı biliyorlar mı?
Hayatımızı en temelinden etkileyecek kararları alanlar haklarımızdan haberdar mı?
(BENİM HAKLARIM, ANNEMİN HAKLARI, DÜNYAMIN HAKLARI)
ÇOCUKLARIMIZDAN ÖĞRENİYORUZ
HAKLARIMIZ
İÇİNDEKİLER
HAKLARIMIZ;
1.BİZ ÇOCUKLARIN HAKLARI
Çocuk Haklarına Dair Sözleşme
2.TÜM İNSANLARIN HAKLARI
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi
3.ANNELERİN, TEYZELERİN, NİNELERİN, ABLALARIN - TÜM KADINLARIN VE KIZ ÇOCUKLARININ HAKLARI
Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Ortadan kaldırılması Uluslararası Sözleşmesi
4.ENGELLİ HAKLARI BİLDİRGESİ
5.NİNELERİN DEDELERİN HAKLARI
Birleşmiş Milletler Tarafından hazırlanan yaşlı İlkeleri
6.YAYA HAKLARI BİLDİRGESİ
7.AVRUPA KENTLİ HAKLARI BİLDİRGESİ
8.HAYVAN HAKLARI BİLDİRGESİ
9.BİR KIZILDERİLİ AMCANIN MEKTUBU
( Çevre bildirge ve anlaşmaları yerine kullanılmıştır
Çocuklara,
Ana babalara
Öğretmenlere,
Hemşirelere,
Doktorlara
Mühendislere,
Mimarlara
Şehir plancılarına,
Psikologlara,
Habercilere,
Belediyecilere,
Yasa Yapıcılara,
Polislere,
Tüm kamu görevlilerine,
Tüm yöneticilere,
Yetişkin olan herkese
Umudun ve yaşamın bildirgesi.
Suyun, toprağın, havanın ve insanın bildirgesi.
Barış dolu bir hayatın bildirgesi.
önsöz
sevgili çocuklar,Bu kitabı öncelikle sizler için hazırladım.
Haklarınızı, özgürlüklerinizi size duyurmak için.
Bütün çocukların aynı haklara sahip olduğunu anlatmak için.
İnsan olmaktan onur ve coşku duymamız için.
Kendi haklarınızı öğrenirken, annenizin, ablanızın, teyzelerin yani tüm kadınların ve kız çocuklarının hak ve özgürlüklerinden haberli olmanızı amaçladım.
Ninelerin, dedelerin, engelli bireylerin, engelli çocuğun, kırsal kesimde ya da kentte yaşayan insanların, yayaların haklarını bilelim.
Ağaç kardeşlerimizin, hayvan dostlarımızın, neşeyle akan derelerin, ormanların, evimiz olan dünyanın haklarından haberdar olalım.
Anneleriniz, babalarınız, nineleriniz, dedeleriniz, öğretmenleriniz, okul müdürleriniz, hemşire ablalarınız, doktor amca ve teyzeleriniz, polis teyzeleriniz ve amcalarınız, hukukçular, gazeteciler, sosyal hizmet uzmanları, psikologlar, milletvekilleri, belediye görevlileri ve kamu görevlileri de hem sizin hem birey olarak kendilerinin haklarını bilsinler.
Eğer bilmiyorlarsa onlara siz anlatın.
Onurumuza ve haklarımıza sahip çıkalım.
Başkalarının onuruna ve özgürlüklerine saygı duyalım.
Bütün insanlar hak ve özgürlüklerini kullanabilsin.
Herkes mutlu olabilsin.
"Bir umudum sizde" *
*Büyük şairimiz Ahmed Arif’in “Anadolu” adlı şiirinden alınmıştır.
Aslı "Bir umudun sende" dir
ELİMSENDE
Çok eski bir çocuk oyunudur.
Çocuklar kadar gençler, hatta yetişkinler bile bu oyundan hoşlanırlar.
Çünkü biraz muzır ve çok eğlencelidir.
Bir sokak ve grup oyunudur. Baştan bir ebe seçilir. Diğer çocuklar, sınırları belirlenmiş bir sokakta dağılırlar. Ebe koşar ve kaçan çocuklardan birini yakalar, elini sürer ve “elim sende” diyerek ebeliği ona geçirir. Ebe olan çocuk, bir başkasını yakalayıp elini sürünceye ve “elim sende” diye ebeliği ona satıncaya kadar böyle sürer gider. Ebe olmamak, yakalanmamak esastır.
Bu oyunun muzır kısmı ise, oyun sırasında değil de sonrasında olandır. Esas eğlencesi buradadır.
Evde hamur yoğuran anneye; “elim sende” diyerek kaçmaktır. Anneniz bu haldeyken sizi hayatta yakalayamaz. Bir de anne babanızla komşuya akşam oturmasına gitmişsinizdir. Misafir gittiğiniz ev, en yakın arkadaşınızın ailesidir. Geç bir vakitte kalkarken ayakkabınızı giyer sinsice beklersiniz. Arkadaşınız miskin ve uykulu bir şekilde ailesiyle birlikte sizi yolcularken, arkadaşınıza “elim sende“ deyip kaçmaktır. O sinirinden sabaha kadar uyuyamaz. Siz de neşeden.
Bu kitabın adını bu güzel oyundan etkilenerek verdim.
Çok uzun süredir ben ebeydim. Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’yi, “Benim Haklarım” adıyla sadeleştirdikten bu yana neredeyse bir on yıl kadar ebelik bende kaldı.
Bu arada diğer haklarımızla ilgili metinleri seçtim, okudum, üzerinde çalıştım. Bir kitap dosyası yaptım.
Ve şimdi kitap basıldı.
Şimdi bu kitap hanginizin – bir çocuğun, genç bir annenin, bir köy öğretmeninin, idealist bir hemşirenin, bir mimarın, bir gazetecinin – elindeyse, sizi ebeledim. ”Elim sende”.
Bu hakları başkalarına anlatıncaya kader ebe sizsiniz.
Ben karışmam artık,
“Elim sende”.
Çocuklar; haklarınızı biliyor musunuz?
Kaç çocuk, haklarının ne kadarını biliyor?
Ya biz?
Biz kocaman insanlar?
Haklarımızı biliyor muyuz?
Bizimle ilgili olanlar bizim haklarımızı biliyorlar mı?
Hayatımızı en temelinden etkileyecek kararları alanlar haklarımızdan haberdar mı?
SÜPER CESUR ÇOCUKLAR
Sevgili çocuklar,
Bu yazıyı; Jeoloji mühendisi İsmet Cengiz Abi'nizin teknik katkılarıyla hazırladım.
Anadolu'yu hepimiz biliyoruz.
Üç yanı denizlerle çevrili.
"Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan"* bir güzel memleket.
Suyu güzel, havası güzel, dağı, taşı güzel bir coğrafya.
Gölleri ve Akarsuları bol.
Toprağı verimli, bitki örtüsü çok zengin.
Bu güzellikleri; jeolojik, topografik ve coğrafik yapısına borçlu.
Bu yapıyı şekillendiren ise, tektonik denen yer hareketleri.
Yer hareketleri sonucu kırılan yer kabuğu, yani faylar.
Depremi fayların kırılması oluşturuyor.
Ama verimli ovaları, akarsuları, madenleri de o kırıklar ortaya çıkarıyor.
Yer altı suları, yer üstüne çıkyor.
Akarsulara, küçük derelere dönüşüyor.Bu derelerde balıklar oynaşıyor.
Toprakta türlü türlü çiçekler, sebzeler, meyveler coşuyor.
Deprem, bir doğa olayı.
Zarar görmemek için, kentleri doğru yerlere kurmak gerekiyor.
Kentleri kurmadan planlamak gerekiyor.
İnsanlar sağlıklı ve mutlu yaşasınlar diye, planlamak gerekiyor.
Sağlam binalar yapmak gerekiyor.
Sağlam olmayan binalar varsa, onları sağlamlaştırmak gerekiyor.
Bu işleri büyükler yapıyor.
Biz çocuklara gelince;Bir fay hattı kırıldı diyelim;Büyük, kocaman bir sarsıntı oluyor.
Biz bir şey yapmıyoruz.
Anne babamızın, öğretmenimizin, görevlilerin yani büyüklerin söylediklerine uyuyoruz.
Ama çevremizde kimse yoksa sakin olmaya çalışıyoruz.
Bilgilerimizi anımsıyoruz.
Bazen yanımızdaki büyükler de depremde ne yapılacağını bilmiyor olabilirler.
Onlara ne yapacaklarını biz söylüyoruz.
Deprem anında;ayakta durmuyoruz.çömelmiyoruz,hiç bir eşyanın altına girmiyoruz.
Ne yapıyoruz?
Okulda dersteysek sıramızın,
sokaktaysak bir arabanın,
evdeysek sağlam bir eşyanınyanında,
hemen yan yatıyoruz.
Kollarımızı başımıza sarıyoruz.
Dizlerimizi de karnımıza çektik mi tamam.
Yan yatıp dizleri karnımıza çekerek yatmaya, CENİN POZİSYONU deniyor.
Cenin; anne karnında büyüyen minik bebek demek.
Bütün insanlar; annelerinin karnında bebekken yan yatıp, dizlerini karnına çekerek yatar.
Bu nedenle böyle kıvrılıp yatmaya cenin pozisyonu denir.
Biz buna, kollarımızı kafamıza sarmayı ekliyoruz.
İsterseniz buna da"TEKTONİK CENİN POZİSYONU" diyebiliriz.
Bina içindeysek; merdivenlerden, cam kenarınlarındandan, kapı altlarından uzak duruyoruz.
Buzdolabı, çamaşır makinası, bulaşık makinası gibi sağlam eşyaların yanına kıvrılıyoruz..
Bu eşyaların etrafında bizi koruyan bir YAŞAM ÜÇGENİ var.
Depremi hissettiğimizde geceyse, yataktan usulca iniyoruz.
Bunu ayağa kalkmadan yapıyoruz.
Filmlerdeki gibi, yuvarlanarak ama yavaşca iniyoruz.
Yatağın yanına yan yatıyoruz.
Başımızı yastıkla sarıyoruz.
Bu halimizle sarsıntının geçmesini bekliyoruz.
Bize hiç bitmeyecek gibi gelse de, depremler saniyelerle ölçülüyor.
Cesurca bu saniyelerin geçmesini bekliyoruz.
Şehirler, evler, köprüler, hastaneler, sağlam yapılmışsa bir tehlike olmuyor.
Ama yine de biz dikkatli olmalıyız.
Başucumuzda su ve bir düdük bulundurabiliriz.
Su cam şişede olmamalı.
Pet şişede olmalı.
Birine ihtiyaç duyduğumuz her an, düdüğü öttürebiliriz.
Çabuk geçeceğini bilerek bekleyebiliriz.
Deprem sonrasında annemize babamıza yardım ediyoruz.
Yaşlılara, bizden küçük çocuklara, engelli kardeşlerimize destek oluyoruz.
Hep birlikte, bir fay kırılmasını daha atlatıyoruz.
*Büyük şair Nazım Hikmet'in "Kuvay-ı Milliye Destanı" ndan, bir satır.
Güven Tunç
08.11.2008
Yazının aslı http://benimhaklarim.blogspot.com sayfasındadır
Bu yazıyı; Jeoloji mühendisi İsmet Cengiz Abi'nizin teknik katkılarıyla hazırladım.
Anadolu'yu hepimiz biliyoruz.
Üç yanı denizlerle çevrili.
"Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan"* bir güzel memleket.
Suyu güzel, havası güzel, dağı, taşı güzel bir coğrafya.
Gölleri ve Akarsuları bol.
Toprağı verimli, bitki örtüsü çok zengin.
Bu güzellikleri; jeolojik, topografik ve coğrafik yapısına borçlu.
Bu yapıyı şekillendiren ise, tektonik denen yer hareketleri.
Yer hareketleri sonucu kırılan yer kabuğu, yani faylar.
Depremi fayların kırılması oluşturuyor.
Ama verimli ovaları, akarsuları, madenleri de o kırıklar ortaya çıkarıyor.
Yer altı suları, yer üstüne çıkyor.
Akarsulara, küçük derelere dönüşüyor.Bu derelerde balıklar oynaşıyor.
Toprakta türlü türlü çiçekler, sebzeler, meyveler coşuyor.
Deprem, bir doğa olayı.
Zarar görmemek için, kentleri doğru yerlere kurmak gerekiyor.
Kentleri kurmadan planlamak gerekiyor.
İnsanlar sağlıklı ve mutlu yaşasınlar diye, planlamak gerekiyor.
Sağlam binalar yapmak gerekiyor.
Sağlam olmayan binalar varsa, onları sağlamlaştırmak gerekiyor.
Bu işleri büyükler yapıyor.
Biz çocuklara gelince;Bir fay hattı kırıldı diyelim;Büyük, kocaman bir sarsıntı oluyor.
Biz bir şey yapmıyoruz.
Anne babamızın, öğretmenimizin, görevlilerin yani büyüklerin söylediklerine uyuyoruz.
Ama çevremizde kimse yoksa sakin olmaya çalışıyoruz.
Bilgilerimizi anımsıyoruz.
Bazen yanımızdaki büyükler de depremde ne yapılacağını bilmiyor olabilirler.
Onlara ne yapacaklarını biz söylüyoruz.
Deprem anında;ayakta durmuyoruz.çömelmiyoruz,hiç bir eşyanın altına girmiyoruz.
Ne yapıyoruz?
Okulda dersteysek sıramızın,
sokaktaysak bir arabanın,
evdeysek sağlam bir eşyanınyanında,
hemen yan yatıyoruz.
Kollarımızı başımıza sarıyoruz.
Dizlerimizi de karnımıza çektik mi tamam.
Yan yatıp dizleri karnımıza çekerek yatmaya, CENİN POZİSYONU deniyor.
Cenin; anne karnında büyüyen minik bebek demek.
Bütün insanlar; annelerinin karnında bebekken yan yatıp, dizlerini karnına çekerek yatar.
Bu nedenle böyle kıvrılıp yatmaya cenin pozisyonu denir.
Biz buna, kollarımızı kafamıza sarmayı ekliyoruz.
İsterseniz buna da"TEKTONİK CENİN POZİSYONU" diyebiliriz.
Bina içindeysek; merdivenlerden, cam kenarınlarındandan, kapı altlarından uzak duruyoruz.
Buzdolabı, çamaşır makinası, bulaşık makinası gibi sağlam eşyaların yanına kıvrılıyoruz..
Bu eşyaların etrafında bizi koruyan bir YAŞAM ÜÇGENİ var.
Depremi hissettiğimizde geceyse, yataktan usulca iniyoruz.
Bunu ayağa kalkmadan yapıyoruz.
Filmlerdeki gibi, yuvarlanarak ama yavaşca iniyoruz.
Yatağın yanına yan yatıyoruz.
Başımızı yastıkla sarıyoruz.
Bu halimizle sarsıntının geçmesini bekliyoruz.
Bize hiç bitmeyecek gibi gelse de, depremler saniyelerle ölçülüyor.
Cesurca bu saniyelerin geçmesini bekliyoruz.
Şehirler, evler, köprüler, hastaneler, sağlam yapılmışsa bir tehlike olmuyor.
Ama yine de biz dikkatli olmalıyız.
Başucumuzda su ve bir düdük bulundurabiliriz.
Su cam şişede olmamalı.
Pet şişede olmalı.
Birine ihtiyaç duyduğumuz her an, düdüğü öttürebiliriz.
Çabuk geçeceğini bilerek bekleyebiliriz.
Deprem sonrasında annemize babamıza yardım ediyoruz.
Yaşlılara, bizden küçük çocuklara, engelli kardeşlerimize destek oluyoruz.
Hep birlikte, bir fay kırılmasını daha atlatıyoruz.
*Büyük şair Nazım Hikmet'in "Kuvay-ı Milliye Destanı" ndan, bir satır.
Güven Tunç
08.11.2008
Yazının aslı http://benimhaklarim.blogspot.com sayfasındadır
SÜPER AKILLI ÇOCUKLAR
Sevgili çocuklar;
Sevgi; en önemli duygularımızdan biridir.
Ve sevgi, tüm canlılar için çok güzel bir duygudur.
Ağaçları, kuşları, ilkbaharı, çiçekleri, parkları, kedileri, köpekleri, evimizi severiz.
Anne baba çocuğu, çocuk hem onları hem öğretmenini, kardeş kardeşi, arkadaş arkadaşı, nine torunu sever.
İnsanlar ve hayvanlar sevgilerini dokunma ile ifade ederler.
Sarılırlar, kucaklarlar, okşarlar.
Hayvanlar birbirlerini yalar.
İnsanlar birbirlerini öper.
Tüm bunlar sevgi dokunuşlarıdır.
İnsanlar; sevgilerini bir de sözcüklerle de ifade ederler.
"Seni seviyorum", "Tatlım", "Canım", "Kuzum" gibi sözler söylerler.
Çünkü insanlar hayvanlardan farklı olarak konuşabilirler.
Sevgiyi bilen tüm canlılar sevdikleri varlığı görünce gülümserler.
Sevgi çok güzel bir duygudur çünkü.
Sevginin ifade edilmesi, insanı da hayvanı da mutlu eder.
Bitkiler bile sevildiğini anlar.
Yaşlılar; sevgiyle konuştukları bitkilerin çok güzel çiçek açtıklarını iyi bilirler.
Sevgi insanı geliştirir. Mutlu eder. Güven duymasını sağlar, neşelendirir. İyileştirir.
Çocuklar sevildiklerini bazen büyüklerden daha iyi anlarlar.
Güzel sözlerin gerçek olup olmadığını anlarlar.
Onlara yumuşak ya da sert olarak dokunulduğunda ne anlama geldiğini bilirler.
Her dokunuş sevgi ile ilgili olmayabilir.
Yalancı olabilir.
Çocuklar bunu iyi anlarlar.
İçleri huzursuz olur.
Sıkılırlar.
Oradan hemen kaçmak isterler.
Utanırlar.
Sevgi dokunuşu olmadığında kendilerini hasta gibi hissederler.
Ve gerçekten hasta olabilirler.
Akıllı çocuklar oradan hemen uzaklaşır.
Bu dokunmayı yapanı, annesine babasına söyler.
Bazen onlara söylemek olmaz.
Çocuk bunu bilir.
O zaman öğretmenine söyler.
Sağlık ocağındaki ebe, hemşire ablalara, doktor amca ya da teyzelere söyler.
Polis teyzelere söyler.
Onlara ulaşamıyorsa telefonla 183 numarayı arar.
Eğer internet bağlantılı bir bilgisayara ulaşabiliyorsa; www.barobirlik.org.tr/iletisim sayfasını açar. Ya da bu renkli yazıyı tıklar.
Çıkan formu doldurarak hukukcu ablalara ve abilere yazar.
Ülkemiz çocuk hakları sözleşmesini imzaladı.
Çocukları koruyacağına söz verdi.
Bunun için yasa çıkardı .
Haberi olursa o çocuğu korur.
Yeterki o akıllı çocuk haberdar etsin.
Çocuğa yardım edilir.
ÇOCUK HAKLARI SÖZLEŞMESİMadde 34) Bedenim bana aittir.Beni bedensel ve ruhsal yönden örseleyecek hiçbir yaklaşıma izin verilmez.
Güven Tunç
Not ; Yazının tamamını ya da bir kısmını izinsiz kullanmayınız.
03.01.2009
yazının aslı http://benimhaklarim.blogspot.com 'dadır
Sevgili çocuklar;
Sevgi; en önemli duygularımızdan biridir.
Ve sevgi, tüm canlılar için çok güzel bir duygudur.
Ağaçları, kuşları, ilkbaharı, çiçekleri, parkları, kedileri, köpekleri, evimizi severiz.
Anne baba çocuğu, çocuk hem onları hem öğretmenini, kardeş kardeşi, arkadaş arkadaşı, nine torunu sever.
İnsanlar ve hayvanlar sevgilerini dokunma ile ifade ederler.
Sarılırlar, kucaklarlar, okşarlar.
Hayvanlar birbirlerini yalar.
İnsanlar birbirlerini öper.
Tüm bunlar sevgi dokunuşlarıdır.
İnsanlar; sevgilerini bir de sözcüklerle de ifade ederler.
"Seni seviyorum", "Tatlım", "Canım", "Kuzum" gibi sözler söylerler.
Çünkü insanlar hayvanlardan farklı olarak konuşabilirler.
Sevgiyi bilen tüm canlılar sevdikleri varlığı görünce gülümserler.
Sevgi çok güzel bir duygudur çünkü.
Sevginin ifade edilmesi, insanı da hayvanı da mutlu eder.
Bitkiler bile sevildiğini anlar.
Yaşlılar; sevgiyle konuştukları bitkilerin çok güzel çiçek açtıklarını iyi bilirler.
Sevgi insanı geliştirir. Mutlu eder. Güven duymasını sağlar, neşelendirir. İyileştirir.
Çocuklar sevildiklerini bazen büyüklerden daha iyi anlarlar.
Güzel sözlerin gerçek olup olmadığını anlarlar.
Onlara yumuşak ya da sert olarak dokunulduğunda ne anlama geldiğini bilirler.
Her dokunuş sevgi ile ilgili olmayabilir.
Yalancı olabilir.
Çocuklar bunu iyi anlarlar.
İçleri huzursuz olur.
Sıkılırlar.
Oradan hemen kaçmak isterler.
Utanırlar.
Sevgi dokunuşu olmadığında kendilerini hasta gibi hissederler.
Ve gerçekten hasta olabilirler.
Akıllı çocuklar oradan hemen uzaklaşır.
Bu dokunmayı yapanı, annesine babasına söyler.
Bazen onlara söylemek olmaz.
Çocuk bunu bilir.
O zaman öğretmenine söyler.
Sağlık ocağındaki ebe, hemşire ablalara, doktor amca ya da teyzelere söyler.
Polis teyzelere söyler.
Onlara ulaşamıyorsa telefonla 183 numarayı arar.
Eğer internet bağlantılı bir bilgisayara ulaşabiliyorsa; www.barobirlik.org.tr/iletisim sayfasını açar. Ya da bu renkli yazıyı tıklar.
Çıkan formu doldurarak hukukcu ablalara ve abilere yazar.
Ülkemiz çocuk hakları sözleşmesini imzaladı.
Çocukları koruyacağına söz verdi.
Bunun için yasa çıkardı .
Haberi olursa o çocuğu korur.
Yeterki o akıllı çocuk haberdar etsin.
Çocuğa yardım edilir.
ÇOCUK HAKLARI SÖZLEŞMESİMadde 34) Bedenim bana aittir.Beni bedensel ve ruhsal yönden örseleyecek hiçbir yaklaşıma izin verilmez.
Güven Tunç
Not ; Yazının tamamını ya da bir kısmını izinsiz kullanmayınız.
03.01.2009
yazının aslı http://benimhaklarim.blogspot.com 'dadır
HAYATA ASIL EY ÇOCUK
BÜTÜN ÇOCUKLARIMIZ İÇİN
Hayata Asıl Ölüme Asılma Çocuk
Bırakıp gitmez dalgalar.
Baharla döner tüm kuşlar.
Hiç uyur mu o dağlar?
Umuda gebe sabahlar.
Hayata asıl, ölüme asılma çocuk.
Hayat asıl,
sevdaya asıl,
umuda asıl,
ölüme asılma çocuk.
Yıllar önce Anadolu Rock tarzında yazdığım bir şarkının sözleri bunlar.
Bu günlerde çok sık söylüyorum nedense?
Hayata asıl çocuk. Ne olur teslim olma. Gece yarısı uyandırıyorlarsa seni, annenden ve kardeşlerinden uzaksan, kaçak kursların şehir dışındaki binalarında korkuyorsan. Korkuyorsan da umudunu yitirme ne olur. Korktuğunda güzel şeyler düşün. Eve gittiğinde tadını çıkar. Babana çok kızma. Belki senden de çaresizdir. Belki onun korkusu herkesten çoktur. Kendisi ve ailesi için doğru olanı göremiyordur.
Umuda asıl çocuk.
Kendine inan.
Güneşin altında kırk derecede veya buz gibi bir havada tüm gün mendil satıyor ve yine de kazanamıyorsan, büyük çocuklar paranı zorla elinden alıyorsa, bazı yetişkinler üç kuruş mendilin parasını vermemek için tehdit ediyorsa, aç bilaç dolaşıp yine de evdekilere yetiremiyorsan biraz daha sık dişini ne olur.
Düşün.
Artık gidecek bir evin bile kalmamışsa. Ya sen bırakıp çıkmışsan ya onlar bunalıp "git"demişse. artık sokaklar meskenin olmuşsa, tehlikeli ve çirkin olmuşsa gece uykuları, yetmiyorsa acılarını dindirmeye hiç bir şey ve kurtarma adına seni doğudaki şeyhlerin cemaatlerine göndermeye kalkan zihniyetle başedemiyorsan da yine dene.
Asıl hayata ne olur.
Görgüsüz baba seni sünnet düğününe helikopterle getirtip egosunu kaşıtıyorsa, küçücük omuzlarına kendi yaşanmamışlıklarının hantal ve rüküş hayalleri yüklüyorsa, kötü bir babanın kötü bir örneği olman bekleniyor ve hayatın bu örnek yüzünden kararıyorsa ve kimse seni anlamak ve yardımcı olmak derdinde değilse de lütfen aklını kullan.
Dayan.
Biraz umuda asıl.
Geliri iyi olan aileler sadece; yemeyi, içmeyi, gezmeyi yaşamak sanıyorlarsa, anne babalar sadece kendi çocuklarını seviyor başka çocuklara ne olduğu ile ilgilenmiyorsa aldırma.
Üzülme.
Öyle yapmayanlar da var.
Koca koca adamlar sana doğru dürüst bir hizmet vereceklerine, seni zaten sahibi olman gereken top, bebek ve diğer oyuncaklar için birbirine ezdiriyorsa, izdiham yarattırıyorlarsa ne olur ağlama.
Evdeki dayak bitmiyorsa.
Kayıt parası alınmaya devam ediyorsa okullarda.
Kötü koşullarda çalıştırılıyorsan, ve kimseler duymuyorsa da teslim olma ne olur.
Diren.
Dayan.
Hep böyle gidecek değil elbet.
Büyük vicdan bir gün uyanacak.
Okumuş insanlar kibiri bırakacak.
Kendilerine acımaktan vazgeçecek aydınlar.
Bir yaşam için birlikte olmak gerektiğini anlayacaklar.
Bazı insanlar başka insanlar mutlu ve özgür olmadan kendilerinin de mutlu ve özgür olamayacaklarını tez zamanda anlayacaklar.
Tez zamanda kuruyan dünyanın solan çocukların farkına varacaklar.
Onlara bakma. Yetişkin görünseler de onlar, senin gibi biraz çocuk.
Yaşlı ama mutsuz çocuk.
Belki önce onlar için söylemek lazım.
"Hayata asıl, ölüme asılma çocuk"
Güven Tunç
Hayata Asıl Ölüme Asılma Çocuk
Bırakıp gitmez dalgalar.
Baharla döner tüm kuşlar.
Hiç uyur mu o dağlar?
Umuda gebe sabahlar.
Hayata asıl, ölüme asılma çocuk.
Hayat asıl,
sevdaya asıl,
umuda asıl,
ölüme asılma çocuk.
Yıllar önce Anadolu Rock tarzında yazdığım bir şarkının sözleri bunlar.
Bu günlerde çok sık söylüyorum nedense?
Hayata asıl çocuk. Ne olur teslim olma. Gece yarısı uyandırıyorlarsa seni, annenden ve kardeşlerinden uzaksan, kaçak kursların şehir dışındaki binalarında korkuyorsan. Korkuyorsan da umudunu yitirme ne olur. Korktuğunda güzel şeyler düşün. Eve gittiğinde tadını çıkar. Babana çok kızma. Belki senden de çaresizdir. Belki onun korkusu herkesten çoktur. Kendisi ve ailesi için doğru olanı göremiyordur.
Umuda asıl çocuk.
Kendine inan.
Güneşin altında kırk derecede veya buz gibi bir havada tüm gün mendil satıyor ve yine de kazanamıyorsan, büyük çocuklar paranı zorla elinden alıyorsa, bazı yetişkinler üç kuruş mendilin parasını vermemek için tehdit ediyorsa, aç bilaç dolaşıp yine de evdekilere yetiremiyorsan biraz daha sık dişini ne olur.
Düşün.
Artık gidecek bir evin bile kalmamışsa. Ya sen bırakıp çıkmışsan ya onlar bunalıp "git"demişse. artık sokaklar meskenin olmuşsa, tehlikeli ve çirkin olmuşsa gece uykuları, yetmiyorsa acılarını dindirmeye hiç bir şey ve kurtarma adına seni doğudaki şeyhlerin cemaatlerine göndermeye kalkan zihniyetle başedemiyorsan da yine dene.
Asıl hayata ne olur.
Görgüsüz baba seni sünnet düğününe helikopterle getirtip egosunu kaşıtıyorsa, küçücük omuzlarına kendi yaşanmamışlıklarının hantal ve rüküş hayalleri yüklüyorsa, kötü bir babanın kötü bir örneği olman bekleniyor ve hayatın bu örnek yüzünden kararıyorsa ve kimse seni anlamak ve yardımcı olmak derdinde değilse de lütfen aklını kullan.
Dayan.
Biraz umuda asıl.
Geliri iyi olan aileler sadece; yemeyi, içmeyi, gezmeyi yaşamak sanıyorlarsa, anne babalar sadece kendi çocuklarını seviyor başka çocuklara ne olduğu ile ilgilenmiyorsa aldırma.
Üzülme.
Öyle yapmayanlar da var.
Koca koca adamlar sana doğru dürüst bir hizmet vereceklerine, seni zaten sahibi olman gereken top, bebek ve diğer oyuncaklar için birbirine ezdiriyorsa, izdiham yarattırıyorlarsa ne olur ağlama.
Evdeki dayak bitmiyorsa.
Kayıt parası alınmaya devam ediyorsa okullarda.
Kötü koşullarda çalıştırılıyorsan, ve kimseler duymuyorsa da teslim olma ne olur.
Diren.
Dayan.
Hep böyle gidecek değil elbet.
Büyük vicdan bir gün uyanacak.
Okumuş insanlar kibiri bırakacak.
Kendilerine acımaktan vazgeçecek aydınlar.
Bir yaşam için birlikte olmak gerektiğini anlayacaklar.
Bazı insanlar başka insanlar mutlu ve özgür olmadan kendilerinin de mutlu ve özgür olamayacaklarını tez zamanda anlayacaklar.
Tez zamanda kuruyan dünyanın solan çocukların farkına varacaklar.
Onlara bakma. Yetişkin görünseler de onlar, senin gibi biraz çocuk.
Yaşlı ama mutsuz çocuk.
Belki önce onlar için söylemek lazım.
"Hayata asıl, ölüme asılma çocuk"
Güven Tunç
BİR ANADOLU EFSANESİ
BİR ANADOLU MASALI
“Minik Ayşe,
Bilge Karga,
Nazlı kaplumbağa,
Ve Ulu Çınar’ın öyküsü”
Güven TUNÇ
1. sayfa
Sevgili Ayşe, sevgili kızımız, hoş geldin.
Bilge Karga belki sana anlatmıştır.
Sen bize büyük nenenin yadigarısın.
Seni görmeyi ve tanımayı çok istedik.
Bu nedenle Bilge Karga sık sık Ankara’ya
geldi.
Sana kendini tanıttı.
Kavlimizden söz etti sana.
Sen de bizi kırmadın.
Annenden, okulundan izin aldın.
Ta Ankara’dan, o kadar yoldan bizi gör-
meye geldin.
Bizi çok mutlu ettin.
Sana çok teşekkür ederiz.
2.sayfa
“CEYLAN “
“KORUYALIM. YOK OLMASINLAR”
3.sayfa
Bundan çok yıllar önce; senin büyük nenenin babası, beni bir fidan olarak kasabadan getirmişti.
Yeni yerleştikleri bu küçük köyün çeşmesinin
oraya, meydanın ortasına dikmişti.
Onların sevgisi, büyük nenenin arkadaşlığı
sayesinde hiç yalnızlık hissetmemiştim.
Bilge Karga ile Nazlı Kaplumbağam da gelince
bu köyde doğmuş gibi olmuştum.
4 .sayfa
“ANADOLU YABAN KOYUNU”
“KORUYALIM, YOK OLMASINLAR”
5.sayfa
Önce, her sabah erkenden çeşmeye su almaya
gelen büyük büyük nenenle arkadaş oldum.
Sekiz ya da dokuz dokuz yaşındaydı.
Senin gibi akıllı ve tatlı bir kızdı.
Kimse uyanmadan çeşmeye gelir,
Bakraçlara doldurduğu suyu, hamur açan
annesine yetiştirirdi.
Beni sevmişti.
Kimse yokken bana şarkılar söylerdi.
Dallarıma örgülü saçlarından çıkardığı
boncuklardan dizerdi.
Yapraklarımın hışırtısını dinlerdi.
Beni anlardı.
Bazen kendimizi kaptırır birlikte ağlardık
Bazen kahkahalarımıza tüm köy halkı uyanırdı.
Büyük nenen bu köyde benim en iyi arkadaşımdı.
6.sayfa
“DENİZ KAPLUMBAĞASI-caretta caretta”
“KORUYALIM, YOK OLMASINLAR”
7.sayfa
Dört beş yıl sonra Bilge Karga geldi.
Yumurtadan yeni çıkmıştı.
Yuvasından dallarıma kadar ancak uçardı.
Biraz büyüdüğünde, uzaklara uçabildiğinde bana çevrede gördüklerini anlatırdı.
Bağlardan, bahçelerden, tarlalardan, derelerden, insanlardan, atlardan, sürülerden söz ederdi.
Daha uzaklara uçabildiğinde ise, başka köyleri,
hatta şehirleri anlatırdı.
Büyük nenen kargayı da çok sevdi.
Bilge karga için peynir getirirdi evden.
8. sayfa
“YALIÇAPKINI”
“KORUYALIM, YOK OLMASINLAR”
9.sayfa
Üç yıl sonra da Nazlı kaplumbağam geldi.
Bir gün, gövdemin dibindeki otların arasına
çocuklar getirip bıraktılar .
Nazlıydı. Adını da Nazlı koydu çocuklar.
Gider diye beklediler uzun süre ama gitmedi.
Belki nereye gideceğini bilemiyordu.
Kimse ellemedi.
Kışları çeşmenin yanındaki sizin bahçede,
yazları yine yanımda oldu
Köye maskot bana yoldaş oldu.
Nenen yeşil otlar saklardı onun için.
10.sayfa
“ANADOLU LEOPARI”
“KORUYALIM, YOK OLMASINLAR”
11.sayfa
Birlikte yıllar geçirdik.
Bir zaman sonra büyük nenen gelin oldu gitti köyden.
Üçümüz de onu çok sevmiştik.
Hani derler ya, kurdun kuşun derdinden anlar diye.
Nenen öyle bir kızdı.
Bizlerle insanlarla konuştuğundan daha çok konuşurdu.
Onu çok özledik.
Ama o artık bu köyden gitmişti.
Neyse ki yakın bir köydü.
Karga iyilik haberlerini getirdi hep.
12 sayfa
“AĞLAYAN LALE”
“KORUYALIM, YOK OLMASINLAR”
13.sayfa
Bilge Karga uzun yıllar, büyük nenenin
gittiği her yere gitti.
Nenenin çocukları oldu. Çocuklar okula
başladılar. büyüdüler.
Mezun olup, başka şehirlere gittiler.
Onların da çocukları oldu.
Nenenin saçları beyazladı.
Çocuklarının da çocukları büyüdü.
Arkadaşımız topraktan gelmişti
yıldızlara doğru gitti.
14 sayfa
KARAKULAK
“KORUYALIM, YOK OLMASINLAR”
15. sayfa
Kızları nenen gibi neneler oldular.
Aradan bir yüz yıla yakın zaman geçmiş olmalı.
Bilge Karga hep onları izledi.
Biz, Nazlı Kaplumbağa ile ben hep Bilge
Karganın getirdiği haberleri bekledik.
Bir gün sen doğdun. Yürüdün, büyüdün.
Nenen gibi ağacın, kuşun, kedinin, çiçeğin
dilinden anlıyordun.
Nenene, bizim sevgili arkadaşımıza çok
benziyordun.
Biz de arkadaşımızı çok özlemiştik.
Ben bulunduğum yerden ayrılamazdım.
Nazlı kaplumbağa yola çıksa sana varmasına
ömrü yetmezdi
Seni görmeyi çok istedik.
Ve işte sen geldin.
16 sayfa
“TOY”
“KORUYALIM YOK OLMASINLAR”
17. sayfa
Ayşe kız sen birazcık kal bizimle.
Bir minder koy üzerine otur.
Konuşalım.
Zamanı gelince okuluna arkadaşlarına dön.
Her yıl okul tatil olunca gelirsin.
Senin de bizi, bizleri sevdiğini tabi ki biliyoruz.
Bizi, dünyayı merak ettiğini biliyoruz.
18 sayfa.
AKDENİZ FOKU
“KORUYALIM YOK OLMASINLAR”
19. sayfa
Ayşe kızım,
Şimdi sor sorunu.
Bildiğim kadar yanıtlayayım.
Çok uzun yaşadığımı biliyorum.
Bir ulu çınarım.
Ama Anadolu’daki en yaşlı ağaç ben miyim?
onu bilmiyorum.
Ege taraflarında bir zeytin ağacı olduğu
söyleniyor.
Bu zeytin ağacının beş yüz yaşında olduğunu
söyleyenler bile var.
Nazlı kaplumbağanın babası buralarda olsaydı
belki bilirdi.
Belki o taraflara uçtuysa Bilge karga da
görmüş olabilir.
20.sayfa
“SERVİ AĞACI”
“KORUYALIM YOK OLMASINLAR”
21. sayfa
Dünyayı mı anlatayım?
Dinle o zaman
Sana kardeşlerimizi, ailemizi, evimizi,
evrenimizi anlatayım.
Şehirdeki arkadaşların merak ederse
sen de onlara anlatırsın.
Bu bilgiyi seninle paylaşmalıyım.
22.sayfa
“DENİZATI”
“KORUYALIM YOK OLMASINLAR”
23. sayfa
Bu güzel dünyamız;
Güneşin, gökyüzünün, yıldızların altında yer alır.
Gökyüzü, güneş ve yıldızlar bize uzaktır.
Ama ne kadar uzak olurlarsa olsunlar
evrenimizin bir parçasıdır.
Dünyadaki büyük ailemizin çatısıdır.
Ay dede dünyamızın bir parçasıdır, uydusudur.
Göremediğimiz ama ciğerlerimizi
doldurduğumuz hava dünyaya aittir
Yüzümüzü okşayan rüzgar da dünyamızın
bir parçasıdır.
24 sayfa
“SIKLAMEN”
“KORUYALIM YOK OLMASINLAR”
25.sayfa
Biliyor musun dünya; bizim kocaman evimizdir aslında?
Ama aynı zamanda dünya bizim kocaman ailemizdir.
Dünya;
Bir çocuğu; insanlık ,
Diğer çocuğu bitkiler ,
Başka bir çocuğu hayvanlar
olan büyük ve genç bir annedir.
26. sayfa
“MERSİN”
“KORUYALIM, YOK OLMASINLAR”
27. sayfa
Dünya evimizdir;
Çünkü insanlar, bitkiler ve hayvanlar
olarak sadece toprakta ve su da yaşarız.
Doğal yaşam alanlarımız yani meskenlerimiz
dağlardır, ormanlardır.
Okyanuslardır, denizlerdir, kumsallardır.
Bozkırlardır, ovalardır, yaylalardır,
otlaklardır ve makilerdir.
Göllerdir, ırmaklardır, derelerdir,
çağlayanlar ve sazlıklardır.
28.sayfa
“Bu sayfayı sen doldur “
“KORUYALIM, YOK OLMASINLAR”
29.sayfa
Dünya ailemizdir;
Çünkü evimiz olan toprak da
su da orman ve deniz de canlıdır.
Bu nedenle ormanlar, denizler bozkırlar,
sazlıklar da insanların, hayvanların
ve bitkilerin kardeşleri ve ailesi olurlar.
Dünya büyük annemizse,
toprak, deniz,göl, orman ve bozkır da
biz ağaçların, insanların, kurdun kuşun,
böceğin, balığın annesidir.
Dünyamız ve dünyamızın üzerinde yer alan
tüm canlılardan kocaman bir aile oluştururuz.
30.sayfa
“UZUN BACAK”
“KORUYALIM YOK OLMASINLAR”
31.sayfa
İnsanlar ateşi bulsalar, şehirlerde ve
özel yapılı evlerde yaşasalar, bugün
her işlerini bilgisayarlarla yapsalar bile
bu büyük ailemizin öz kardeşleridir.
İnsanlar; hayvanlar ve bitkiler gibi
toprak anne, hava, su ve güneş
anneleri olmadan yaşayamazlar.
32. sayfa
“KARA AKBABA”
“KORUYALIM YOK OLMASINLAR”
33.sayfa
Dünya adlı bu güzel evimiz şenliklidir,
çünkü;
Gökyüzünde özgürce süzülen kuşların
kanat sesleri ve cıvıltıları,
sabahları ibiklerini sallayarak
gururla dolaşan horozların uzun uzun ötüşleri,
kedilerin miyavlaması, köpeklerin havlaması,
Geniş çayırlarda annelerinin peşinden koşan
kuzuların ,oğlakların melemesi, güzel bakışlı
ineklerin “Möööö” diye bağırması,
tavukların gıdaklaması, paytak paytak
yürüyen kazların telaşlı “Gak”,
“Gak” sesleri, göllerde süzülen yeşil başlı
ördeklerin “Vak”, “Vak”ları, Filozof hindilerin “glu”, “glu”” sesleri, eşeklerin anırması,
bir rüzgar gibi özgürce koşan, atların kişneyişi hayatlarımıza neşe katar.
Ruhumuzun her yanı tatlı melodilerle dolar
Ağaç hışırtısı, yağmur tıpırtısı, rüzgar uğultusu,
kıvrıla kıvrıla akan dereciklerin
neşeli şırıltısı dünyamızın doğal şarkılarıdır.
İnsan kardeşlerimiz şarkı söylemeyi bu kardeşlerinden öğrendiler. Çalgılarını
bu seslerden esinlenerek yaptılar.
34. sayfa
“COMPERİA COMPERİANA”
(Bir çeşit orkide)
“KORUYALIM, YOK OLMASINLAR”
35.sayfa
Bu büyük ve güzel ailemiz çok zengindir,
çünkü;
Bin bir renkli kelebekler, yumuşacık
kuyruklu sincaplar, havuç kemiren
tavşanlar, evlerini sırtında
taşıyan kaplumbağalar, dereleri
“vırak”, “vırak” diye şenlendiren pörtlek
gözlü kurbağalar, toprağı
havalandırarak daha yararlı hale
getiren solucanlar, gezindiği bahçelerde
ardından parlak izler bırakan salyangozlar,
yampiri yampiri yürüyen yengeçler,
kıvrak kertenkeleler, peynirci fareler,
bal yapan arılar, çalışkan karıncalar, gün
boyu şarkı söyleyen ağustos böcekleri,
motif motif ağ ören örümcekler,
benekli uğur böcekleri dünyamızı geliştirirler.
Yaşantımıza hareket ve muziplik getirirler
36. sayfa
”SÜNGER”
“KORUYALIM YOK OLMASINLAR”
37.sayfa
Büyük ailemiz
Barış habercisi güvercinler, minik serçeler,
parlayan her nesneyi mücevher sanıp kaçırmaya
kalkan saf saksağanlar, uzun bacaklı leylekler, yalıçapkınları, güzel ötüşlü keklikler, billur sesli bülbüller, yükseklerde uçup yükseklerde yuva yapan kartallar, şahinler, doğanlar, akıllı kargalar, kuyrukları renk renk tablolar halinde açılan tavus kuşları, flamingolar, kırlangıçlar, turnalar, kızkuşları, arıkuşları, pelikanlar, kumrular sayesinde
cıvıl cıvıldır.
Mutludur.
Coşkuludur.
38. sayfa
“YEŞİL ARIKUŞU”
“KORUYALIM, YOK OLMASINLAR”
39.sayfa
Dünyamız bir okuldur, çünkü
Ürkek ceylanlar, dal boynuzlu geyikler, karacalar, hörgüçlü develer, kurnaz tilkiler, cesur leoparlar, zehrinden ilaç yapılan yılanlar, ormanların kralı olan aslanlar, kurtlar, kış uykusuna yatan ayılar, uzun boyunlu zürafalar, dev gibi bedenleri, uzun hortumlarıyla filler, çizgili pijamalarıyla dolaşan zebralar, tüküren lamalar, uçamayan ama çok hızlı koşan devekuşları, yavrusunu karnındaki cebinde taşıyan kangurular, maymunlar insan kardeşlerimiz için değerli öğretmenlerdir.
İnsan kardeşlerimiz kendilerini tanımak ve gelişmek için vahşi yaşamdan çok şey öğrenirler.
Hayal güçlerini onlarla geliştirirler. Masallarını, efsanelerini onlardan esinlenerek söylerler, yazarlar.
Bütün canlılar birbirimizden çok şey öğreniriz.
Bu nedenle birbirimizi dinleriz.
40.sayfa
“YUNUS”
“KORUYALIM, YOK OLMASINLAR”
41.sayfa
Güzel ve temiz sularımızda;
oynak hamsiler, dost yunuslar, kıvrak foklar, gururlu orkinoslar, köpek balıkları, sekiz on kollu ahtapotlar, en ufak tehlikede çevreye mürekkep yayıp kendini görünmez yapan mürekkep balıkları, içlerine kaçan kum tanelerini zamanla değerli incilere çeviren büyücü istiridyeler, midyeler, deniz yıldızları, denizatları, deniz kestaneleri, smokinli penguenler, balinalar, timsahlar, hipopotamlar beslenir ve yaşarlar.
Yaşadıkları suların ve denizlerin canlılığını sağlarlar.
Sulak alanların temiz kalmasını sağlarlar.
Dünyaya sessizliğin sesini duyururlar.
42.sayfa
“KELAYNAK”
“KORUYALIM, YOK OLMASINLAR”
43.sayfa
Topraklarımız;
Kütür kütür elma, sulu sulu armut, zerdali kayısı,
ekşi erik, malta eriği diye de bildiğimiz yenidünya, kulaklara küpe yapılan kiraz, vişne, yumuşacık incir, yarma şeftali, iri sarı ayva, lezzetli taneleriyle nar, ahlat, portakal, limon, greyfurt, yelpaze şeklindeki muz, geniş dut ağaçları, mis kokulu ıhlamur ağaçları
ile bereketlenir.
Dünyamız,
Bodur fındık, ulu kestane, yeşil ceviz, orta boy badem, küçük fıstık, sakız, saçaklı iğde bereketli ve uzun ömürlü zeytin ağacı ile bolluk içindedir
Aynalı kavak, salkım söğüt, ulu çınar, akasya, meşe, iğne yapraklı ve kışın yapraklarını dökmeyen çam, servi, gürgen, kadim defne, ihtişamlı at kestanesi ağaçları sayesinde yeşillenir ve taze soluk alır.
Dirlik ve güven içinde yaşamamızı sağlarlar
44.sayfa
“ÇÖL KERTENKELESİ”
( Anadolu masalları ve efsanelerindeki ejder)
“KORUYALIM, YOK OLMASINLAR”
45.sayfa
Bütün ailemiz
Kırmızı güller, karanfiller, baharın müjdecisi papatyalar, nergisler, hanımeliler, mor salkımlı leylaklar, yedi verenler, çiğdemler, yaseminler, hüsnüyusuflar, Nisan ayında kendi ağacını boydan boya sarıya boyayan mimozalar, orkideler, Mustafa Kemal’in çok sevdiği kasım patları, dağları yeşerten kekikler, ağlayan laleler, ebegümeçleri, yemlikler, ısırganlar, dört yapraklısı uğur sayılan yoncalar,
dere kenarındaki yarpuzlar, reyhanların
kokuları ve görüntüleriyle ferahlarız.
Kalplerimiz sevinçle coşar.
Yeryüzü ışıldar.
Gökkuşağı gibi parlarız hepimiz.
46.sayfa
“MERCAN”
“KORUYALIM YOK OLMASINLAR”
47.sayfa
Mutlu, kardeşçe ve barış içinde yaşamak için dünyamıza sahip çıkmalıyız.
Havamızın, toprağımızın, sularımızın temizliğini korumalıyız.
Koylarımızın sazlıklarımızın, sulak alanlarımızın, bozkırlarımızın değerini bilmeliyiz.
İnsan yavruları olarak
Kuş yuvalarını bozmamalıyız.
Denize, toprağa, dereye; meyve kabuğu ve çekirdeğinden başka hiçbir çöp bırakmamalıyız.
Sokağa çöp atmamalıyız.
Pilleri çöpe atmayıp ayrı bir merkeze bırakmalıyız.
Kır çiçeklerini kökünden yolmamalıyız.
Bakmayacaksak evcil hayvan almamalıyız.
Ozon tabakasına zarar verecek maddeler kullanmamalıyız.
Yeniden kullanılabilen paket kağıtlarını almalıyız.
Bitki ve hayvan kardeşlerimizi tanımaya çalışmalıyız.
Dinazorlar gibi bizi bırakıp gitmelerine izin vermemeliyiz.
48.sayfa
KARDELEN
“KORUYALIM YOK OLMASINLAR”
49.sayfa
Sevgili Ayşe,
Sevgili kızımız,
Bizi hem kendine hem nenene kavuşturdun.
Sana çok teşekkür ederiz.
Dönüş yolculuğunun iyi geçmesini dileriz.
Tüm köylerdeki tüm şehirler ve kasabalardaki tüm çocukları seviyoruz.
Onlar da anne ve babaları gibi bizim kardeşlerimiz ve çocuklarımızdır.
Onları sevdiğimizi söyle onlara.
50. sayfa
ŞAH KARTAL
“KORUYALIM YOK OLMASINLAR”
51.sayfa
Çınar nenelerinin hepsini ayrı ayrı öptüğümü söyle .
Bilge Kargayla Nazlı kaplumbağanın da selam ve sevgilerini ilet.
Bizi unutmasınlar.
Not; Çınar Ağacı, karga ve kaplumbağa en uzun yaşayan canlılardandır. Karga,kaplumbağa ve çınar uzun yaşayan canlılardır.
Not:
Bu metin 7-12 yaş grubu çocuklara, tüm çocukların engin ruhları tarafından bilinen ama sosyalleşme sırasında tamamen yabancılaştıkları doğayı, biyolojik çeşitliliği hatırlatmak ve aralarında yeniden doğal bir ilişki kurulması amacıyla hazırlanmıştır.
Güven Tunç
İzinsiz kullanmayınız
“Minik Ayşe,
Bilge Karga,
Nazlı kaplumbağa,
Ve Ulu Çınar’ın öyküsü”
Güven TUNÇ
1. sayfa
Sevgili Ayşe, sevgili kızımız, hoş geldin.
Bilge Karga belki sana anlatmıştır.
Sen bize büyük nenenin yadigarısın.
Seni görmeyi ve tanımayı çok istedik.
Bu nedenle Bilge Karga sık sık Ankara’ya
geldi.
Sana kendini tanıttı.
Kavlimizden söz etti sana.
Sen de bizi kırmadın.
Annenden, okulundan izin aldın.
Ta Ankara’dan, o kadar yoldan bizi gör-
meye geldin.
Bizi çok mutlu ettin.
Sana çok teşekkür ederiz.
2.sayfa
“CEYLAN “
“KORUYALIM. YOK OLMASINLAR”
3.sayfa
Bundan çok yıllar önce; senin büyük nenenin babası, beni bir fidan olarak kasabadan getirmişti.
Yeni yerleştikleri bu küçük köyün çeşmesinin
oraya, meydanın ortasına dikmişti.
Onların sevgisi, büyük nenenin arkadaşlığı
sayesinde hiç yalnızlık hissetmemiştim.
Bilge Karga ile Nazlı Kaplumbağam da gelince
bu köyde doğmuş gibi olmuştum.
4 .sayfa
“ANADOLU YABAN KOYUNU”
“KORUYALIM, YOK OLMASINLAR”
5.sayfa
Önce, her sabah erkenden çeşmeye su almaya
gelen büyük büyük nenenle arkadaş oldum.
Sekiz ya da dokuz dokuz yaşındaydı.
Senin gibi akıllı ve tatlı bir kızdı.
Kimse uyanmadan çeşmeye gelir,
Bakraçlara doldurduğu suyu, hamur açan
annesine yetiştirirdi.
Beni sevmişti.
Kimse yokken bana şarkılar söylerdi.
Dallarıma örgülü saçlarından çıkardığı
boncuklardan dizerdi.
Yapraklarımın hışırtısını dinlerdi.
Beni anlardı.
Bazen kendimizi kaptırır birlikte ağlardık
Bazen kahkahalarımıza tüm köy halkı uyanırdı.
Büyük nenen bu köyde benim en iyi arkadaşımdı.
6.sayfa
“DENİZ KAPLUMBAĞASI-caretta caretta”
“KORUYALIM, YOK OLMASINLAR”
7.sayfa
Dört beş yıl sonra Bilge Karga geldi.
Yumurtadan yeni çıkmıştı.
Yuvasından dallarıma kadar ancak uçardı.
Biraz büyüdüğünde, uzaklara uçabildiğinde bana çevrede gördüklerini anlatırdı.
Bağlardan, bahçelerden, tarlalardan, derelerden, insanlardan, atlardan, sürülerden söz ederdi.
Daha uzaklara uçabildiğinde ise, başka köyleri,
hatta şehirleri anlatırdı.
Büyük nenen kargayı da çok sevdi.
Bilge karga için peynir getirirdi evden.
8. sayfa
“YALIÇAPKINI”
“KORUYALIM, YOK OLMASINLAR”
9.sayfa
Üç yıl sonra da Nazlı kaplumbağam geldi.
Bir gün, gövdemin dibindeki otların arasına
çocuklar getirip bıraktılar .
Nazlıydı. Adını da Nazlı koydu çocuklar.
Gider diye beklediler uzun süre ama gitmedi.
Belki nereye gideceğini bilemiyordu.
Kimse ellemedi.
Kışları çeşmenin yanındaki sizin bahçede,
yazları yine yanımda oldu
Köye maskot bana yoldaş oldu.
Nenen yeşil otlar saklardı onun için.
10.sayfa
“ANADOLU LEOPARI”
“KORUYALIM, YOK OLMASINLAR”
11.sayfa
Birlikte yıllar geçirdik.
Bir zaman sonra büyük nenen gelin oldu gitti köyden.
Üçümüz de onu çok sevmiştik.
Hani derler ya, kurdun kuşun derdinden anlar diye.
Nenen öyle bir kızdı.
Bizlerle insanlarla konuştuğundan daha çok konuşurdu.
Onu çok özledik.
Ama o artık bu köyden gitmişti.
Neyse ki yakın bir köydü.
Karga iyilik haberlerini getirdi hep.
12 sayfa
“AĞLAYAN LALE”
“KORUYALIM, YOK OLMASINLAR”
13.sayfa
Bilge Karga uzun yıllar, büyük nenenin
gittiği her yere gitti.
Nenenin çocukları oldu. Çocuklar okula
başladılar. büyüdüler.
Mezun olup, başka şehirlere gittiler.
Onların da çocukları oldu.
Nenenin saçları beyazladı.
Çocuklarının da çocukları büyüdü.
Arkadaşımız topraktan gelmişti
yıldızlara doğru gitti.
14 sayfa
KARAKULAK
“KORUYALIM, YOK OLMASINLAR”
15. sayfa
Kızları nenen gibi neneler oldular.
Aradan bir yüz yıla yakın zaman geçmiş olmalı.
Bilge Karga hep onları izledi.
Biz, Nazlı Kaplumbağa ile ben hep Bilge
Karganın getirdiği haberleri bekledik.
Bir gün sen doğdun. Yürüdün, büyüdün.
Nenen gibi ağacın, kuşun, kedinin, çiçeğin
dilinden anlıyordun.
Nenene, bizim sevgili arkadaşımıza çok
benziyordun.
Biz de arkadaşımızı çok özlemiştik.
Ben bulunduğum yerden ayrılamazdım.
Nazlı kaplumbağa yola çıksa sana varmasına
ömrü yetmezdi
Seni görmeyi çok istedik.
Ve işte sen geldin.
16 sayfa
“TOY”
“KORUYALIM YOK OLMASINLAR”
17. sayfa
Ayşe kız sen birazcık kal bizimle.
Bir minder koy üzerine otur.
Konuşalım.
Zamanı gelince okuluna arkadaşlarına dön.
Her yıl okul tatil olunca gelirsin.
Senin de bizi, bizleri sevdiğini tabi ki biliyoruz.
Bizi, dünyayı merak ettiğini biliyoruz.
18 sayfa.
AKDENİZ FOKU
“KORUYALIM YOK OLMASINLAR”
19. sayfa
Ayşe kızım,
Şimdi sor sorunu.
Bildiğim kadar yanıtlayayım.
Çok uzun yaşadığımı biliyorum.
Bir ulu çınarım.
Ama Anadolu’daki en yaşlı ağaç ben miyim?
onu bilmiyorum.
Ege taraflarında bir zeytin ağacı olduğu
söyleniyor.
Bu zeytin ağacının beş yüz yaşında olduğunu
söyleyenler bile var.
Nazlı kaplumbağanın babası buralarda olsaydı
belki bilirdi.
Belki o taraflara uçtuysa Bilge karga da
görmüş olabilir.
20.sayfa
“SERVİ AĞACI”
“KORUYALIM YOK OLMASINLAR”
21. sayfa
Dünyayı mı anlatayım?
Dinle o zaman
Sana kardeşlerimizi, ailemizi, evimizi,
evrenimizi anlatayım.
Şehirdeki arkadaşların merak ederse
sen de onlara anlatırsın.
Bu bilgiyi seninle paylaşmalıyım.
22.sayfa
“DENİZATI”
“KORUYALIM YOK OLMASINLAR”
23. sayfa
Bu güzel dünyamız;
Güneşin, gökyüzünün, yıldızların altında yer alır.
Gökyüzü, güneş ve yıldızlar bize uzaktır.
Ama ne kadar uzak olurlarsa olsunlar
evrenimizin bir parçasıdır.
Dünyadaki büyük ailemizin çatısıdır.
Ay dede dünyamızın bir parçasıdır, uydusudur.
Göremediğimiz ama ciğerlerimizi
doldurduğumuz hava dünyaya aittir
Yüzümüzü okşayan rüzgar da dünyamızın
bir parçasıdır.
24 sayfa
“SIKLAMEN”
“KORUYALIM YOK OLMASINLAR”
25.sayfa
Biliyor musun dünya; bizim kocaman evimizdir aslında?
Ama aynı zamanda dünya bizim kocaman ailemizdir.
Dünya;
Bir çocuğu; insanlık ,
Diğer çocuğu bitkiler ,
Başka bir çocuğu hayvanlar
olan büyük ve genç bir annedir.
26. sayfa
“MERSİN”
“KORUYALIM, YOK OLMASINLAR”
27. sayfa
Dünya evimizdir;
Çünkü insanlar, bitkiler ve hayvanlar
olarak sadece toprakta ve su da yaşarız.
Doğal yaşam alanlarımız yani meskenlerimiz
dağlardır, ormanlardır.
Okyanuslardır, denizlerdir, kumsallardır.
Bozkırlardır, ovalardır, yaylalardır,
otlaklardır ve makilerdir.
Göllerdir, ırmaklardır, derelerdir,
çağlayanlar ve sazlıklardır.
28.sayfa
“Bu sayfayı sen doldur “
“KORUYALIM, YOK OLMASINLAR”
29.sayfa
Dünya ailemizdir;
Çünkü evimiz olan toprak da
su da orman ve deniz de canlıdır.
Bu nedenle ormanlar, denizler bozkırlar,
sazlıklar da insanların, hayvanların
ve bitkilerin kardeşleri ve ailesi olurlar.
Dünya büyük annemizse,
toprak, deniz,göl, orman ve bozkır da
biz ağaçların, insanların, kurdun kuşun,
böceğin, balığın annesidir.
Dünyamız ve dünyamızın üzerinde yer alan
tüm canlılardan kocaman bir aile oluştururuz.
30.sayfa
“UZUN BACAK”
“KORUYALIM YOK OLMASINLAR”
31.sayfa
İnsanlar ateşi bulsalar, şehirlerde ve
özel yapılı evlerde yaşasalar, bugün
her işlerini bilgisayarlarla yapsalar bile
bu büyük ailemizin öz kardeşleridir.
İnsanlar; hayvanlar ve bitkiler gibi
toprak anne, hava, su ve güneş
anneleri olmadan yaşayamazlar.
32. sayfa
“KARA AKBABA”
“KORUYALIM YOK OLMASINLAR”
33.sayfa
Dünya adlı bu güzel evimiz şenliklidir,
çünkü;
Gökyüzünde özgürce süzülen kuşların
kanat sesleri ve cıvıltıları,
sabahları ibiklerini sallayarak
gururla dolaşan horozların uzun uzun ötüşleri,
kedilerin miyavlaması, köpeklerin havlaması,
Geniş çayırlarda annelerinin peşinden koşan
kuzuların ,oğlakların melemesi, güzel bakışlı
ineklerin “Möööö” diye bağırması,
tavukların gıdaklaması, paytak paytak
yürüyen kazların telaşlı “Gak”,
“Gak” sesleri, göllerde süzülen yeşil başlı
ördeklerin “Vak”, “Vak”ları, Filozof hindilerin “glu”, “glu”” sesleri, eşeklerin anırması,
bir rüzgar gibi özgürce koşan, atların kişneyişi hayatlarımıza neşe katar.
Ruhumuzun her yanı tatlı melodilerle dolar
Ağaç hışırtısı, yağmur tıpırtısı, rüzgar uğultusu,
kıvrıla kıvrıla akan dereciklerin
neşeli şırıltısı dünyamızın doğal şarkılarıdır.
İnsan kardeşlerimiz şarkı söylemeyi bu kardeşlerinden öğrendiler. Çalgılarını
bu seslerden esinlenerek yaptılar.
34. sayfa
“COMPERİA COMPERİANA”
(Bir çeşit orkide)
“KORUYALIM, YOK OLMASINLAR”
35.sayfa
Bu büyük ve güzel ailemiz çok zengindir,
çünkü;
Bin bir renkli kelebekler, yumuşacık
kuyruklu sincaplar, havuç kemiren
tavşanlar, evlerini sırtında
taşıyan kaplumbağalar, dereleri
“vırak”, “vırak” diye şenlendiren pörtlek
gözlü kurbağalar, toprağı
havalandırarak daha yararlı hale
getiren solucanlar, gezindiği bahçelerde
ardından parlak izler bırakan salyangozlar,
yampiri yampiri yürüyen yengeçler,
kıvrak kertenkeleler, peynirci fareler,
bal yapan arılar, çalışkan karıncalar, gün
boyu şarkı söyleyen ağustos böcekleri,
motif motif ağ ören örümcekler,
benekli uğur böcekleri dünyamızı geliştirirler.
Yaşantımıza hareket ve muziplik getirirler
36. sayfa
”SÜNGER”
“KORUYALIM YOK OLMASINLAR”
37.sayfa
Büyük ailemiz
Barış habercisi güvercinler, minik serçeler,
parlayan her nesneyi mücevher sanıp kaçırmaya
kalkan saf saksağanlar, uzun bacaklı leylekler, yalıçapkınları, güzel ötüşlü keklikler, billur sesli bülbüller, yükseklerde uçup yükseklerde yuva yapan kartallar, şahinler, doğanlar, akıllı kargalar, kuyrukları renk renk tablolar halinde açılan tavus kuşları, flamingolar, kırlangıçlar, turnalar, kızkuşları, arıkuşları, pelikanlar, kumrular sayesinde
cıvıl cıvıldır.
Mutludur.
Coşkuludur.
38. sayfa
“YEŞİL ARIKUŞU”
“KORUYALIM, YOK OLMASINLAR”
39.sayfa
Dünyamız bir okuldur, çünkü
Ürkek ceylanlar, dal boynuzlu geyikler, karacalar, hörgüçlü develer, kurnaz tilkiler, cesur leoparlar, zehrinden ilaç yapılan yılanlar, ormanların kralı olan aslanlar, kurtlar, kış uykusuna yatan ayılar, uzun boyunlu zürafalar, dev gibi bedenleri, uzun hortumlarıyla filler, çizgili pijamalarıyla dolaşan zebralar, tüküren lamalar, uçamayan ama çok hızlı koşan devekuşları, yavrusunu karnındaki cebinde taşıyan kangurular, maymunlar insan kardeşlerimiz için değerli öğretmenlerdir.
İnsan kardeşlerimiz kendilerini tanımak ve gelişmek için vahşi yaşamdan çok şey öğrenirler.
Hayal güçlerini onlarla geliştirirler. Masallarını, efsanelerini onlardan esinlenerek söylerler, yazarlar.
Bütün canlılar birbirimizden çok şey öğreniriz.
Bu nedenle birbirimizi dinleriz.
40.sayfa
“YUNUS”
“KORUYALIM, YOK OLMASINLAR”
41.sayfa
Güzel ve temiz sularımızda;
oynak hamsiler, dost yunuslar, kıvrak foklar, gururlu orkinoslar, köpek balıkları, sekiz on kollu ahtapotlar, en ufak tehlikede çevreye mürekkep yayıp kendini görünmez yapan mürekkep balıkları, içlerine kaçan kum tanelerini zamanla değerli incilere çeviren büyücü istiridyeler, midyeler, deniz yıldızları, denizatları, deniz kestaneleri, smokinli penguenler, balinalar, timsahlar, hipopotamlar beslenir ve yaşarlar.
Yaşadıkları suların ve denizlerin canlılığını sağlarlar.
Sulak alanların temiz kalmasını sağlarlar.
Dünyaya sessizliğin sesini duyururlar.
42.sayfa
“KELAYNAK”
“KORUYALIM, YOK OLMASINLAR”
43.sayfa
Topraklarımız;
Kütür kütür elma, sulu sulu armut, zerdali kayısı,
ekşi erik, malta eriği diye de bildiğimiz yenidünya, kulaklara küpe yapılan kiraz, vişne, yumuşacık incir, yarma şeftali, iri sarı ayva, lezzetli taneleriyle nar, ahlat, portakal, limon, greyfurt, yelpaze şeklindeki muz, geniş dut ağaçları, mis kokulu ıhlamur ağaçları
ile bereketlenir.
Dünyamız,
Bodur fındık, ulu kestane, yeşil ceviz, orta boy badem, küçük fıstık, sakız, saçaklı iğde bereketli ve uzun ömürlü zeytin ağacı ile bolluk içindedir
Aynalı kavak, salkım söğüt, ulu çınar, akasya, meşe, iğne yapraklı ve kışın yapraklarını dökmeyen çam, servi, gürgen, kadim defne, ihtişamlı at kestanesi ağaçları sayesinde yeşillenir ve taze soluk alır.
Dirlik ve güven içinde yaşamamızı sağlarlar
44.sayfa
“ÇÖL KERTENKELESİ”
( Anadolu masalları ve efsanelerindeki ejder)
“KORUYALIM, YOK OLMASINLAR”
45.sayfa
Bütün ailemiz
Kırmızı güller, karanfiller, baharın müjdecisi papatyalar, nergisler, hanımeliler, mor salkımlı leylaklar, yedi verenler, çiğdemler, yaseminler, hüsnüyusuflar, Nisan ayında kendi ağacını boydan boya sarıya boyayan mimozalar, orkideler, Mustafa Kemal’in çok sevdiği kasım patları, dağları yeşerten kekikler, ağlayan laleler, ebegümeçleri, yemlikler, ısırganlar, dört yapraklısı uğur sayılan yoncalar,
dere kenarındaki yarpuzlar, reyhanların
kokuları ve görüntüleriyle ferahlarız.
Kalplerimiz sevinçle coşar.
Yeryüzü ışıldar.
Gökkuşağı gibi parlarız hepimiz.
46.sayfa
“MERCAN”
“KORUYALIM YOK OLMASINLAR”
47.sayfa
Mutlu, kardeşçe ve barış içinde yaşamak için dünyamıza sahip çıkmalıyız.
Havamızın, toprağımızın, sularımızın temizliğini korumalıyız.
Koylarımızın sazlıklarımızın, sulak alanlarımızın, bozkırlarımızın değerini bilmeliyiz.
İnsan yavruları olarak
Kuş yuvalarını bozmamalıyız.
Denize, toprağa, dereye; meyve kabuğu ve çekirdeğinden başka hiçbir çöp bırakmamalıyız.
Sokağa çöp atmamalıyız.
Pilleri çöpe atmayıp ayrı bir merkeze bırakmalıyız.
Kır çiçeklerini kökünden yolmamalıyız.
Bakmayacaksak evcil hayvan almamalıyız.
Ozon tabakasına zarar verecek maddeler kullanmamalıyız.
Yeniden kullanılabilen paket kağıtlarını almalıyız.
Bitki ve hayvan kardeşlerimizi tanımaya çalışmalıyız.
Dinazorlar gibi bizi bırakıp gitmelerine izin vermemeliyiz.
48.sayfa
KARDELEN
“KORUYALIM YOK OLMASINLAR”
49.sayfa
Sevgili Ayşe,
Sevgili kızımız,
Bizi hem kendine hem nenene kavuşturdun.
Sana çok teşekkür ederiz.
Dönüş yolculuğunun iyi geçmesini dileriz.
Tüm köylerdeki tüm şehirler ve kasabalardaki tüm çocukları seviyoruz.
Onlar da anne ve babaları gibi bizim kardeşlerimiz ve çocuklarımızdır.
Onları sevdiğimizi söyle onlara.
50. sayfa
ŞAH KARTAL
“KORUYALIM YOK OLMASINLAR”
51.sayfa
Çınar nenelerinin hepsini ayrı ayrı öptüğümü söyle .
Bilge Kargayla Nazlı kaplumbağanın da selam ve sevgilerini ilet.
Bizi unutmasınlar.
Not; Çınar Ağacı, karga ve kaplumbağa en uzun yaşayan canlılardandır. Karga,kaplumbağa ve çınar uzun yaşayan canlılardır.
Not:
Bu metin 7-12 yaş grubu çocuklara, tüm çocukların engin ruhları tarafından bilinen ama sosyalleşme sırasında tamamen yabancılaştıkları doğayı, biyolojik çeşitliliği hatırlatmak ve aralarında yeniden doğal bir ilişki kurulması amacıyla hazırlanmıştır.
Güven Tunç
İzinsiz kullanmayınız
SUPER BULUŞCU ÇOCUKLAR
Güldünya'nın öğretmeni, bir gün sınıfta bir Kızılderili Şef'in mektubunu okudu.
Mektup tam 1854 yılında kaleme alınmıştı.
Ve Amerika Birleşik Devletleri Başkanına yazılmıştı.
Mektubu yazan da ”Duwarmish” Kızılderililerin Reisi Seattle idi.
Güldünya bu mektubu çok sevdi.
Bir çiçeğin açarken, taç yapraklarının çıkardığı sesi merak etti. Bir kelebeğin kanatlarının sesini, kurbağaların şarkısını, yağmurla yıkanmış rüzgarın kokusunu çok merak etti.
Kızılderililerin şehirleri nasıldı ki, tüm bunlar duyulabiliyor ve görülebiliyordu?
Güldünya, yaşadığı büyük kentte de yazları, nenesine gittiği küçük şehirde de böyle şeyleri asla göremiyordu.
Gürültü, egzoz dumanı, kömür karası vardı şehirlerde.
Sokaklar, parklar, kırlık alanlar, kaldırım kenarları, hatta market önleri bile; metal , cam ve kartondan olan içecek kutuları, pet şişeler, şişe kapakları ile doluydu.
Sigara paketleri, kuruyemiş paketleri, cips paketleri dağılmış duruyordu her yerde.
Biskuvi ve gofret paketleri, ciklet paketleri, atıştırmalık paketleri, plastik bardaklar, plastik tabaklar, plastik kaşık ve çatallar, dondurma kutuları, dondurma çubukları, içecek kutuları, pet şişeler, sigara izmaritleri ve bol bol naylon poşet doluydu her yer.
Her yer, uğruna kaç tane ağacın kesildiği kağıtlarla doluydu.
Okulların önü bile bazen çok çok kirli oluyordu.
Güldünya her gece yatağında, Seattle'ın mektubunda öğrendiği bir dünyada yaşamayı hayal ediyordu.
Kuş seslerini, göllerin aynasındaki dünyayı, sabah buğusunu herşeyi herşeyi istiyordu.
Acaba hem sineması olan hem de ağaçları olan bir mahalle olamaz mıydı?
Hem bilgisayarı olan hem gölleri olan şehirler olamaz mıydı?
Hem oyuncak mağazaları, giyim mağazaları hem de derelerin neşeli şarkıları duyulan yerler kurulamaz mıydı?
Bu hayali mutlaka mahalleden arkadaşı olan Alican ile paylaşması lazımdı. Belki onun öğretmeni de Seattle'nın mektubu onlara okumuştu.
Güldünya Alican'ı bulup anlattı.
Alican da çok heyecanlandı.
Ve iki çocuk olarak kendi şehirlerini temiz tutmayla başlamayı düşündüler.
Çöple ilgilenmeyi istediler.
Güldünya'nın öğretmeni bu fikri çok beğendi.
Onlara rehberlik etti.
Diğer çocuklar gibi eldiven, çöp poşeti ve maske alarak çevre temizliği yapabilirlerdi. İstemediler.
Çevreyi kirletmemek çok önemliydi.
Ama daha önemlisi, çöp çıkarmamak gerekliydi.
Çocuklar olarak; atmadan bir kez düşünmek ve düşündürmek istediler.
Bir malzemeyi çöpe atmadan bir kaç kez kullanmaya geri dönüşüm, geri kazanım deniyor.
Alican'la Güldünya da geri kazanım çalışması yapmak ve yaptırmak istediler.
Bu atıktan bir oyuncak yapabilir miyim?
Bu atıktan annemin işine yarayacak bir cihaz yapabilir miyim?
Bu atıktan arkadaşlarımın kullanabileceği bir nesne yapabilir miyim?
Bu atıktan insanların işine yarayacak bir eşya yapabilir miyim?
Alican eski kutulardan bir kuş evi yaptı ve bekçisinden izin alarak mahalledeki parktaki bir ağaca astı.
Eğer siz de bir evsel atıktan bir buluş yaparsanız bize ister anlatın ister fotoğrafını yollayın.
Güldünya ve Alican o yazıyı o fotoğrafı sizin adınızla buraya ekleyecekler.
Mektup tam 1854 yılında kaleme alınmıştı.
Ve Amerika Birleşik Devletleri Başkanına yazılmıştı.
Mektubu yazan da ”Duwarmish” Kızılderililerin Reisi Seattle idi.
Güldünya bu mektubu çok sevdi.
Bir çiçeğin açarken, taç yapraklarının çıkardığı sesi merak etti. Bir kelebeğin kanatlarının sesini, kurbağaların şarkısını, yağmurla yıkanmış rüzgarın kokusunu çok merak etti.
Kızılderililerin şehirleri nasıldı ki, tüm bunlar duyulabiliyor ve görülebiliyordu?
Güldünya, yaşadığı büyük kentte de yazları, nenesine gittiği küçük şehirde de böyle şeyleri asla göremiyordu.
Gürültü, egzoz dumanı, kömür karası vardı şehirlerde.
Sokaklar, parklar, kırlık alanlar, kaldırım kenarları, hatta market önleri bile; metal , cam ve kartondan olan içecek kutuları, pet şişeler, şişe kapakları ile doluydu.
Sigara paketleri, kuruyemiş paketleri, cips paketleri dağılmış duruyordu her yerde.
Biskuvi ve gofret paketleri, ciklet paketleri, atıştırmalık paketleri, plastik bardaklar, plastik tabaklar, plastik kaşık ve çatallar, dondurma kutuları, dondurma çubukları, içecek kutuları, pet şişeler, sigara izmaritleri ve bol bol naylon poşet doluydu her yer.
Her yer, uğruna kaç tane ağacın kesildiği kağıtlarla doluydu.
Okulların önü bile bazen çok çok kirli oluyordu.
Güldünya her gece yatağında, Seattle'ın mektubunda öğrendiği bir dünyada yaşamayı hayal ediyordu.
Kuş seslerini, göllerin aynasındaki dünyayı, sabah buğusunu herşeyi herşeyi istiyordu.
Acaba hem sineması olan hem de ağaçları olan bir mahalle olamaz mıydı?
Hem bilgisayarı olan hem gölleri olan şehirler olamaz mıydı?
Hem oyuncak mağazaları, giyim mağazaları hem de derelerin neşeli şarkıları duyulan yerler kurulamaz mıydı?
Bu hayali mutlaka mahalleden arkadaşı olan Alican ile paylaşması lazımdı. Belki onun öğretmeni de Seattle'nın mektubu onlara okumuştu.
Güldünya Alican'ı bulup anlattı.
Alican da çok heyecanlandı.
Ve iki çocuk olarak kendi şehirlerini temiz tutmayla başlamayı düşündüler.
Çöple ilgilenmeyi istediler.
Güldünya'nın öğretmeni bu fikri çok beğendi.
Onlara rehberlik etti.
Diğer çocuklar gibi eldiven, çöp poşeti ve maske alarak çevre temizliği yapabilirlerdi. İstemediler.
Çevreyi kirletmemek çok önemliydi.
Ama daha önemlisi, çöp çıkarmamak gerekliydi.
Çocuklar olarak; atmadan bir kez düşünmek ve düşündürmek istediler.
Bir malzemeyi çöpe atmadan bir kaç kez kullanmaya geri dönüşüm, geri kazanım deniyor.
Alican'la Güldünya da geri kazanım çalışması yapmak ve yaptırmak istediler.
Bu atıktan bir oyuncak yapabilir miyim?
Bu atıktan annemin işine yarayacak bir cihaz yapabilir miyim?
Bu atıktan arkadaşlarımın kullanabileceği bir nesne yapabilir miyim?
Bu atıktan insanların işine yarayacak bir eşya yapabilir miyim?
Alican eski kutulardan bir kuş evi yaptı ve bekçisinden izin alarak mahalledeki parktaki bir ağaca astı.
Eğer siz de bir evsel atıktan bir buluş yaparsanız bize ister anlatın ister fotoğrafını yollayın.
Güldünya ve Alican o yazıyı o fotoğrafı sizin adınızla buraya ekleyecekler.
BENİM HAKLARIM- ÇOCUK HAKLARINA DAİR SÖZLEŞME
BENİM HAKLARIM
Madde 1) Ben çocuğum, Onsekiz yaşına kadar bir çocuk olarak vazgeçilmez haklara sahibim.
Madde 2) Bu sayfadaki haklar, bütün çocuklar içidir; beyaz çocuk, kara çocuk, kız çocuk, erkek çocuk farketmez.
Doğduğumuz yer, konuştuğumuz dil de farketmez.
Büyüklerimizin inaçlarının, görüşlerinin farklı olması yüzünden çocuklara ayrım yapılmaz.
Bu haklara sahip olmak için çocuk olmak yeterlidir.
Madde 3) Büyükler çocuklarla ilgili bütün yasalarda, bütün girişimlerde önce çocukların yararlarını düşünürler.
Büyüklerimiz bu ödevlerini yapamıyorsa devlet çocuklara bakar ve korur.
Madde 4) Bu sayfadaki haklarımın uygulanması için gereken her türlü çaba gösterilir. Haklarımdan yararlanmam bütün devletlerin güvencesi altındadır.
Madde 5) Bizi büyüten, yol gösteren büyüklere bizi daha iyi yetiştirsinler diye yardım edilir.
Madde 6) Çocukların yaşamını korumak herkesin ilk görevidir.
Yaşamak her çocuğun en temel hakkıdır.
Madde 7) Her çocuğa doğduğunda bir isim konur.
Devlet bu ismi kaydeder.
Çocuğa kimlik verir.
Artık çocuk o devlet’in vatandaşı olur.
Madde 8) Konan ismim, kazandığım vatandaşlık hakkım ve aile bağlarım korunur.
Bunları değiştirmek için baskı uygulanmaz.
Bunlar benden alınırsa bütün devletler ona karşı çıkar.
Madde 9) Çocuğu ailesinden kimse koparıp alamaz.
Ama bazen de anne baba çocuğa bakamaz durumda olabilir.
Çocuk bu durumdan zarar görebilir.
Çocuk zarar görmesin diye çocuğa başka bir bakım sağlanır.
Bu bakım sırasında çocuk anne babasıyla düzenli görüşebilir.
Madde 10) Aynı ülkelerde yaşayan anne baba ve çocukların birlikte yaşamaları için her türlü kolaylık gösterilir.
Madde 11) Çocuklar anne babalarının birlikte izni ve haberi olmadan başka ülkelere götürülemezler, oralarda bırakılamazlar.
Bunu yapanlara karşı mücadele edilir.
Madde 12) Beni ilgilendiren konularda benim de görüşlerim alınır.
Büyükler beni dinlerler.
Düşüncemi öğrenmeye özen gösterirler.
Çok küçüksem bir büyük de benim adıma konuşabilir.
Madde 13) İsteklerimi ve düşüncelerimi seçtiğim bir yolla açıklayabilirim, resmini çizebilirim ya da yazabilirim.
Ama bazı konularda başka kişiler ve toplum zarar görecekse o konudaki kurallara da uymam gerekir.
Madde 14) Biz çocukların düşüncelerini geliştirmeleri ve istedikleri dini seçmeleri hakkına saygı gösterilir.
Bu konuda bizi yetiştirmekle yükümlü olan büyüklerimizin de bize yol gösterme hakları ve görevleri vardır.
Onlara da saygı gösterilir.
Madde 15) Arkadaşlarımla barış içinde toplanabilirim.
Dernekler kurabilirim.
Kurulu derneklere üye olabilirim.
Madde 16) Çocuklar onurlu ve saygın birer insandır.
Hiç kimse onların onurlarını kıramaz, onları küçük düşüremez, yaşadığı konut ve kurumundaki özel yaşantısına karışamaz.
Bu haklarımız yasalarla konulur.
Madde 17) (Çekinceli)
Madde 18) Yetiştirilmemizden en başta anne babamızın yada onların görevini üstlenen büyüklerimiz sorumludur.
Onların bu görevlerini en iyi biçimde yapabilmeleri için her türlü kolaylık sağlanır, gerekiyorsa yardım edilir.
Madde 19) Yetişmemizden sorumlu olanlar bu haklarını çocuklara zarar verecek şekilde kullanmazlar.
Çocukların bu tür zararlara uğramaması için her türlü önlemi almak devletin görevidir.
Madde 20) Çocuklar ailelerinden yoksun kalabilirler.
Bazı aile ortamları ise çocuklar için yararlı olmayabilir.
İşte o zaman çocukların devletten özel koruma ve yardım alma hakları vardır.
Devlet bu görevini çocuk için uygun aile bularak ya da onlara bakacak kuruluşlara yerleştirerek yapar.
Madde 21) Anne babasıyla birlikte olamayacak çocukların aile yoksunluğu çekmemesi için onlara iyi aileler bulunur.
Bunun için çok dikkatli bir araştırma yapılır.
Madde 22) Çocuklar başka bir ülkeye gitmek zorunda kalırlarsa o ülke de çocukları korur. Birbirinden ayrı kalan anne ve baba birleştirilmeye çalışılır.
Madde 23) Özürlü çocuklar özel olarak korunurlar.
Kendilerine yeten saygın birer insan olmaları sağlanır.
Devlet onların bakımları, eğitimleri ve iş sahibi olmaları için gerekli kurumları oluşturur. Ailelerine her türlü yardımı yapar.
Madde 24) Sağlığım ve hastalıklardan korunmam devletin ve toplumun güvencesi altındadır. Bunun için beslenmeme, aşılarımın yapılmasına, çevrenin temizliğine dikkate edilir. Hastalanırsam tedavi edilirim.
Madde 25) Kreşler, çocuk yuvaları, yurtlar, okullar, çocuk hastaneleri çocukların haklarına uygun olarak, çocuklara daha iyi bakmak için yeniden düzenlenirler.
Madde 26) Bütün çocukların sağlıkları, eğitim hakları, beslenme ve bakımları güvence altına alınır.
Madde 27) Bana bakmakla yükümlü olanlara bana daha iyi bir yaşam sağlamaları için gerekirse giyim, barınma ve beslenme konularında yardım edilir, destek olunur.
Madde 28) Eğitimimi eksiksiz yapabilmem için desteklenir ve korunurum.
İlköğretim herkes için parasızdı, kız olsun erkek olsun her çocuk için zorunludur.
Madde 29) (Çekinceli)
Madde 30) (Çekinceli)
Madde 31) Boş zamanlarımı değerlendirmem, oynamam, eğlenmem için oyun bahçeleri çocuk klüpleri, kitaplıklar, spor okulları açılır.
Her çocuk böyle faaliyetlere özendirilir.
Bunlardan yararlanmak hepimizin hakkıdır.
Madde 32) Ben çocuğum. Büyükler gibi bir işte çalışamam.
Ben okula gider ve oynarım.
Eğer çalışmak zorunda kalırsam yapacağım iş eğitimime engel olmamalı, sağlığımı bozmamalı, bende zararlı alışkanlıklar yaratmamalıdır.
Madde 33) Çocuklar zararlı Maddelere karşı korunurlar.
Bunları üretenler ve çocuklara verenler cezalandırılırlar.
Madde 34) Bedenim bana aittir.
Beni bedensel ve ruhsal yönden örseleyecek hiçbir yaklaşıma izin verilmez.
Madde 35) Çocukları kaçırıp kötü kişilere satan, onları uygunsuz şekilde çalıştırmak isteyenlerle tüm devletler mücadele ederler. Çocukları korurlar.
Madde 36) Büyükler kendi çıkarları için çocukları kullanamazlar.
Madde 37) Hiçbir çocuk insanlık dışı yöntemlerle ya da aşağılanarak cezalandırılamaz.
Çocuklar suç işlemişse uygulanacak cezalar yaşına uygun gelişmelerini engellemeyecek ve eğitsel olmalıdır.
Madde 38) İnsanların birbirini öldürmesi kötüdür.
Savaş insanların birbirini öldürmesidir.
Çocuklar savaştan korunmalıdır.
Onbeş yaşından küçük hiçbir çocuk askere alınmaz.
Madde 39) Eğer çocuklar çeşitli nedenlerle zarar görmüşlerse bedensel ve ruhsal sağlıklarına yeniden kavuşmaları için tüm önlemler alınır. Yeniden topluma kazandırılır.
Madde 40) Çocuklar suçun ne olduğunu bilmezler.
Bilerek ve isteyerek kimseye zarar vermezler.
Suç işleyen çocuklar yeniden topluma kazandırılması için özel yasalar çıkartılır, özel kuruluşlar oluşturulur.
Madde 41) Eğer bir ülkenin yasaları bu çocuk hakları sözleşmesine uygunsa değiştirilemez. Değilse değiştirilir.
Madde 42) Çocukların haklarına ilişkin tüm bu ilkeleri hem çocuklar hem de büyükler öğrenmeli ve öğretmelidir.
Bu nedenle bu kitap “büyükçeden” “çocukçaya” çevrilmeye çalışılarak oluşurulmuştur.
"Çocuk Hakları Sözleşmesinin Çocukcası"nın tüm telif hakları Güven TUNÇ'a aittir. İzinsiz tamamı veya bir kısmı çoğaltılamaz ve yayınlanamaz.
Madde 1) Ben çocuğum, Onsekiz yaşına kadar bir çocuk olarak vazgeçilmez haklara sahibim.
Madde 2) Bu sayfadaki haklar, bütün çocuklar içidir; beyaz çocuk, kara çocuk, kız çocuk, erkek çocuk farketmez.
Doğduğumuz yer, konuştuğumuz dil de farketmez.
Büyüklerimizin inaçlarının, görüşlerinin farklı olması yüzünden çocuklara ayrım yapılmaz.
Bu haklara sahip olmak için çocuk olmak yeterlidir.
Madde 3) Büyükler çocuklarla ilgili bütün yasalarda, bütün girişimlerde önce çocukların yararlarını düşünürler.
Büyüklerimiz bu ödevlerini yapamıyorsa devlet çocuklara bakar ve korur.
Madde 4) Bu sayfadaki haklarımın uygulanması için gereken her türlü çaba gösterilir. Haklarımdan yararlanmam bütün devletlerin güvencesi altındadır.
Madde 5) Bizi büyüten, yol gösteren büyüklere bizi daha iyi yetiştirsinler diye yardım edilir.
Madde 6) Çocukların yaşamını korumak herkesin ilk görevidir.
Yaşamak her çocuğun en temel hakkıdır.
Madde 7) Her çocuğa doğduğunda bir isim konur.
Devlet bu ismi kaydeder.
Çocuğa kimlik verir.
Artık çocuk o devlet’in vatandaşı olur.
Madde 8) Konan ismim, kazandığım vatandaşlık hakkım ve aile bağlarım korunur.
Bunları değiştirmek için baskı uygulanmaz.
Bunlar benden alınırsa bütün devletler ona karşı çıkar.
Madde 9) Çocuğu ailesinden kimse koparıp alamaz.
Ama bazen de anne baba çocuğa bakamaz durumda olabilir.
Çocuk bu durumdan zarar görebilir.
Çocuk zarar görmesin diye çocuğa başka bir bakım sağlanır.
Bu bakım sırasında çocuk anne babasıyla düzenli görüşebilir.
Madde 10) Aynı ülkelerde yaşayan anne baba ve çocukların birlikte yaşamaları için her türlü kolaylık gösterilir.
Madde 11) Çocuklar anne babalarının birlikte izni ve haberi olmadan başka ülkelere götürülemezler, oralarda bırakılamazlar.
Bunu yapanlara karşı mücadele edilir.
Madde 12) Beni ilgilendiren konularda benim de görüşlerim alınır.
Büyükler beni dinlerler.
Düşüncemi öğrenmeye özen gösterirler.
Çok küçüksem bir büyük de benim adıma konuşabilir.
Madde 13) İsteklerimi ve düşüncelerimi seçtiğim bir yolla açıklayabilirim, resmini çizebilirim ya da yazabilirim.
Ama bazı konularda başka kişiler ve toplum zarar görecekse o konudaki kurallara da uymam gerekir.
Madde 14) Biz çocukların düşüncelerini geliştirmeleri ve istedikleri dini seçmeleri hakkına saygı gösterilir.
Bu konuda bizi yetiştirmekle yükümlü olan büyüklerimizin de bize yol gösterme hakları ve görevleri vardır.
Onlara da saygı gösterilir.
Madde 15) Arkadaşlarımla barış içinde toplanabilirim.
Dernekler kurabilirim.
Kurulu derneklere üye olabilirim.
Madde 16) Çocuklar onurlu ve saygın birer insandır.
Hiç kimse onların onurlarını kıramaz, onları küçük düşüremez, yaşadığı konut ve kurumundaki özel yaşantısına karışamaz.
Bu haklarımız yasalarla konulur.
Madde 17) (Çekinceli)
Madde 18) Yetiştirilmemizden en başta anne babamızın yada onların görevini üstlenen büyüklerimiz sorumludur.
Onların bu görevlerini en iyi biçimde yapabilmeleri için her türlü kolaylık sağlanır, gerekiyorsa yardım edilir.
Madde 19) Yetişmemizden sorumlu olanlar bu haklarını çocuklara zarar verecek şekilde kullanmazlar.
Çocukların bu tür zararlara uğramaması için her türlü önlemi almak devletin görevidir.
Madde 20) Çocuklar ailelerinden yoksun kalabilirler.
Bazı aile ortamları ise çocuklar için yararlı olmayabilir.
İşte o zaman çocukların devletten özel koruma ve yardım alma hakları vardır.
Devlet bu görevini çocuk için uygun aile bularak ya da onlara bakacak kuruluşlara yerleştirerek yapar.
Madde 21) Anne babasıyla birlikte olamayacak çocukların aile yoksunluğu çekmemesi için onlara iyi aileler bulunur.
Bunun için çok dikkatli bir araştırma yapılır.
Madde 22) Çocuklar başka bir ülkeye gitmek zorunda kalırlarsa o ülke de çocukları korur. Birbirinden ayrı kalan anne ve baba birleştirilmeye çalışılır.
Madde 23) Özürlü çocuklar özel olarak korunurlar.
Kendilerine yeten saygın birer insan olmaları sağlanır.
Devlet onların bakımları, eğitimleri ve iş sahibi olmaları için gerekli kurumları oluşturur. Ailelerine her türlü yardımı yapar.
Madde 24) Sağlığım ve hastalıklardan korunmam devletin ve toplumun güvencesi altındadır. Bunun için beslenmeme, aşılarımın yapılmasına, çevrenin temizliğine dikkate edilir. Hastalanırsam tedavi edilirim.
Madde 25) Kreşler, çocuk yuvaları, yurtlar, okullar, çocuk hastaneleri çocukların haklarına uygun olarak, çocuklara daha iyi bakmak için yeniden düzenlenirler.
Madde 26) Bütün çocukların sağlıkları, eğitim hakları, beslenme ve bakımları güvence altına alınır.
Madde 27) Bana bakmakla yükümlü olanlara bana daha iyi bir yaşam sağlamaları için gerekirse giyim, barınma ve beslenme konularında yardım edilir, destek olunur.
Madde 28) Eğitimimi eksiksiz yapabilmem için desteklenir ve korunurum.
İlköğretim herkes için parasızdı, kız olsun erkek olsun her çocuk için zorunludur.
Madde 29) (Çekinceli)
Madde 30) (Çekinceli)
Madde 31) Boş zamanlarımı değerlendirmem, oynamam, eğlenmem için oyun bahçeleri çocuk klüpleri, kitaplıklar, spor okulları açılır.
Her çocuk böyle faaliyetlere özendirilir.
Bunlardan yararlanmak hepimizin hakkıdır.
Madde 32) Ben çocuğum. Büyükler gibi bir işte çalışamam.
Ben okula gider ve oynarım.
Eğer çalışmak zorunda kalırsam yapacağım iş eğitimime engel olmamalı, sağlığımı bozmamalı, bende zararlı alışkanlıklar yaratmamalıdır.
Madde 33) Çocuklar zararlı Maddelere karşı korunurlar.
Bunları üretenler ve çocuklara verenler cezalandırılırlar.
Madde 34) Bedenim bana aittir.
Beni bedensel ve ruhsal yönden örseleyecek hiçbir yaklaşıma izin verilmez.
Madde 35) Çocukları kaçırıp kötü kişilere satan, onları uygunsuz şekilde çalıştırmak isteyenlerle tüm devletler mücadele ederler. Çocukları korurlar.
Madde 36) Büyükler kendi çıkarları için çocukları kullanamazlar.
Madde 37) Hiçbir çocuk insanlık dışı yöntemlerle ya da aşağılanarak cezalandırılamaz.
Çocuklar suç işlemişse uygulanacak cezalar yaşına uygun gelişmelerini engellemeyecek ve eğitsel olmalıdır.
Madde 38) İnsanların birbirini öldürmesi kötüdür.
Savaş insanların birbirini öldürmesidir.
Çocuklar savaştan korunmalıdır.
Onbeş yaşından küçük hiçbir çocuk askere alınmaz.
Madde 39) Eğer çocuklar çeşitli nedenlerle zarar görmüşlerse bedensel ve ruhsal sağlıklarına yeniden kavuşmaları için tüm önlemler alınır. Yeniden topluma kazandırılır.
Madde 40) Çocuklar suçun ne olduğunu bilmezler.
Bilerek ve isteyerek kimseye zarar vermezler.
Suç işleyen çocuklar yeniden topluma kazandırılması için özel yasalar çıkartılır, özel kuruluşlar oluşturulur.
Madde 41) Eğer bir ülkenin yasaları bu çocuk hakları sözleşmesine uygunsa değiştirilemez. Değilse değiştirilir.
Madde 42) Çocukların haklarına ilişkin tüm bu ilkeleri hem çocuklar hem de büyükler öğrenmeli ve öğretmelidir.
Bu nedenle bu kitap “büyükçeden” “çocukçaya” çevrilmeye çalışılarak oluşurulmuştur.
"Çocuk Hakları Sözleşmesinin Çocukcası"nın tüm telif hakları Güven TUNÇ'a aittir. İzinsiz tamamı veya bir kısmı çoğaltılamaz ve yayınlanamaz.
15 Eylül 2009 Salı
SEVGİLİ ŞAVEZ AMCA
Sevgili Şavez Amca,
Anneme sordum, sana böyle seslenebileceğimi söyledi.
Çocuk olduğum için çok kibar olmama gerek yokmuş. Ama saygılı olmalıymışım. Çünkü sen, hem yetişkin bir insanmışsın hem de bir devletin başkanıymışsın. Çocuk olmasam; sana, siz demem gerekirmiş. Sayın, Bay ya da Ekselansları diye hitap etmeliymişim.
İyi ki çocuğum, bazı sözcükleri yazmak çok zor.
Şavez Amcacığım,
Benim adım Papatya, dokuz yaşındayım. Üçüncü sınıfa gidiyorum. Sen beni tanımazsın.
Ben sana teşekkür etmek için bu mektubu yazıyorum.Sen, çok çok büyük bir iş yapmışsın.
Bu Gazze’deki çocukları öldürenler var ya? Onları ülkenden kovmuşsun.
Birleşmiş Milletler’den bile cesurmuşsun.
Hem de çok barışçıymışsın. Ancak senin gibi liderler, dünyanın kötü gitmesini engelleyebilirmiş. Savaşı durdurabilirmiş.
Annemle babam böyle konuştular. Ben duydum.
Annem, seni televizyonda izleyince, "Aferim" diyor. Babam da "Aslanım benim" diye bağırıyor.
Öğretmenim de, senin yaptıklarını beğeniyor.
Ülkendeki Musevilere; bu barbarlığı durdurmaları için çağrıda bulunmuşsun. Onları, barışı savunmaları için yüreklendirmişsin. Çoğunun savaşı istemediğini biliyormuşsun. Savaş; İsrail’deki hükümetin suçuymuş. Yahudilerin değilmiş. Müslümanların Yahudilerle, Yahudilerin, Hıristiyanlarla, Buda’ya inananların, bir şeye inanmayanlarla bir sorunu yokmuş.
Savaş isteyen kötü kişiler; dini, bahane ederlermiş, milleti bahane ederlermiş. Oysa bütün insanlar kardeşmiş. Renkli, farklı, tatlı kardeşlermiş. Öğretmenimin diğer söylediklerini tam anlamasam da, hepimizin kardeş olduğunu biliyorum.
Şavez Amca,
Biz çocuk olsak da, dünyada neler olduğunu biliyoruz. Evlerimizde, televizyondaki haberleri izlememize izin vermeseler de biliyoruz. İsrail’in, Gazze şehrine savaş açtığını biliyoruz. Çocukları öldürdüğünü biliyoruz. Annelerle babaları öldürüp, çocukları annesiz babasız bıraktığını da biliyoruz.
Gazze’de herkesin gözleri kocaman kocaman. Boş boş bakıyor. Herkesin gözleri ıslak . Ağlamıyorlar ama, ıslak ve kocaman bakıyorlar. Belgesellerdeki, tuzağa düşmüş aslanlar gibi bakıyorlar. İsrail’in kendi askerleri de, bazen böyle bakıyor. İnsanlar da aslanlar da böyle bakmasın. İyi değil. Çocuğuz ama anlıyoruz. İnsanları böyle baktırdığı için de, İsrail’e çok kızıyoruz. Hem de çok kızıyoruz.
Öğretmenimiz bize iki çocuğun öyküsünü anlattı.
Hollanda’daki Anne Frank ile Japon çocuk Sadako Sasaki’yi anlattı. Onlar da savaşta öldürülen çocuklardı. Anne diye yazılıyor ama Ann diye okunuyor. İşte o Ann, Naziler yüzünden ölmüş. Dünyanın başka tarafında yiyecekler çöpe atılırken, açlık içinde beklemelerini anlamıyormuş. Ben de anlamıyorum Savez Amca. Sadako ise, Amerika’nın Hiroşima’ya attığı bombadan hastalanmış ve ölmüş. Sadako, kağıttan bin tane turna kuşu yaparsa kurtulacağına inanmış ama bu bomba, çocuklara o kadar zarar veriyormuş ki, bin tane turna yapamadan ölmüş. Dünyadan bir çok çocuk, kağıttan bir çok turna kuşu yapıp göndermişler. O turna kuşları bir müzede duruyormuş.
Şimdi de İsrail’i yönetenler; Filistin’li çocuklardan, Hamide İbrahim Musabbih’i, Muhammed El Atsal’ı, Ebud’ı, Abdülsettar’ı bombalarla yakarak, parçalayarak öldürüyor. Irak'ta da Amerika yüzünden çocuklar ölüyor. Biz biliyoruz Şavez Amca. Çocuğuz ama biliyoruz. Çok üzülüyoruz.
İsrail halkından da, savaşa üzülen çokmuş. Bazı pilotlar, çocukların üzerine bomba atmayı reddediyorlarmış. İsrail’de yaşayanların bazıları, ama sayıları bayağı çokmuş, savaş olmasın diye gösteriler, yürüyüşler yapıyorlarmış. Savez Amca bizim ülkemizde de çok yürüyüş yapıldı biliyor musun? Annemle babam da gitti. İsrail’li Yonit Levy teyze, haber sunarken yapılanları eleştiriyormuş. Dünyada bazı sanatçılar, doktorlar, futbolcular da bu savaşa karşı olmuşlar. Öğretmenimiz bize bunları anlattı. O da, çok üzülüyormuş. Son zamanlarda dünyada olanlardan endişe ediyormuş ama bize çok güveniyormuş. Her insanın eşit olduğunu bilir ve barışa inanırsak, biz büyük olduğumuzda savaşlar olmazmış.
Annem; öğretmenler doğru söyle diyor.
Şavez Amca, biz öğretmenimizi çok seviyoruz. Ona çok inanıyoruz.
Ama artık dünyada, piyangoya barıştan daha çok inanıyor insanlar.
Piyangoya daha çok para harcıyorlar.
Sen barışa, piyangodan daha çok inandığın için, sana çok teşekkür ederim.
Gazze'li çocuklar için önemli bir şey yaptığın için teşekkür ederim.
Irak'da savaşa karşı çıktığın için teşekkür ederim.
Kendi ülkendeki çocukların istedikleri oyuncağı, şekerlemeyi almaları için çalıştığın için teşekkür ederim. Annelerine babalarına iş sağladığın için teşekkür ederim.
Şavez Amcacığım,
Sana çok teşekkür ederim hem de ellerinden öperim.
Ellerinden öpmek sizde yokmuş.
Biz, bazen büyüklerimizin ellerinden öpüyoruz.
Annem o eskidendi diyor ama, babaannem bunu mutlaka yazmamı, yani ellerinden öpmemi istedi.
Şavez Amca,
Mektubum kısa olduysa özür dilerim.
Bilmelisin ki, hiç bu kadar uzun bir yazı yazmamıştım.
Sana çok çok teşekkür ederim.
Ben Papatya.
Türkiye’den bir çocuk.
Anneme sordum, sana böyle seslenebileceğimi söyledi.
Çocuk olduğum için çok kibar olmama gerek yokmuş. Ama saygılı olmalıymışım. Çünkü sen, hem yetişkin bir insanmışsın hem de bir devletin başkanıymışsın. Çocuk olmasam; sana, siz demem gerekirmiş. Sayın, Bay ya da Ekselansları diye hitap etmeliymişim.
İyi ki çocuğum, bazı sözcükleri yazmak çok zor.
Şavez Amcacığım,
Benim adım Papatya, dokuz yaşındayım. Üçüncü sınıfa gidiyorum. Sen beni tanımazsın.
Ben sana teşekkür etmek için bu mektubu yazıyorum.Sen, çok çok büyük bir iş yapmışsın.
Bu Gazze’deki çocukları öldürenler var ya? Onları ülkenden kovmuşsun.
Birleşmiş Milletler’den bile cesurmuşsun.
Hem de çok barışçıymışsın. Ancak senin gibi liderler, dünyanın kötü gitmesini engelleyebilirmiş. Savaşı durdurabilirmiş.
Annemle babam böyle konuştular. Ben duydum.
Annem, seni televizyonda izleyince, "Aferim" diyor. Babam da "Aslanım benim" diye bağırıyor.
Öğretmenim de, senin yaptıklarını beğeniyor.
Ülkendeki Musevilere; bu barbarlığı durdurmaları için çağrıda bulunmuşsun. Onları, barışı savunmaları için yüreklendirmişsin. Çoğunun savaşı istemediğini biliyormuşsun. Savaş; İsrail’deki hükümetin suçuymuş. Yahudilerin değilmiş. Müslümanların Yahudilerle, Yahudilerin, Hıristiyanlarla, Buda’ya inananların, bir şeye inanmayanlarla bir sorunu yokmuş.
Savaş isteyen kötü kişiler; dini, bahane ederlermiş, milleti bahane ederlermiş. Oysa bütün insanlar kardeşmiş. Renkli, farklı, tatlı kardeşlermiş. Öğretmenimin diğer söylediklerini tam anlamasam da, hepimizin kardeş olduğunu biliyorum.
Şavez Amca,
Biz çocuk olsak da, dünyada neler olduğunu biliyoruz. Evlerimizde, televizyondaki haberleri izlememize izin vermeseler de biliyoruz. İsrail’in, Gazze şehrine savaş açtığını biliyoruz. Çocukları öldürdüğünü biliyoruz. Annelerle babaları öldürüp, çocukları annesiz babasız bıraktığını da biliyoruz.
Gazze’de herkesin gözleri kocaman kocaman. Boş boş bakıyor. Herkesin gözleri ıslak . Ağlamıyorlar ama, ıslak ve kocaman bakıyorlar. Belgesellerdeki, tuzağa düşmüş aslanlar gibi bakıyorlar. İsrail’in kendi askerleri de, bazen böyle bakıyor. İnsanlar da aslanlar da böyle bakmasın. İyi değil. Çocuğuz ama anlıyoruz. İnsanları böyle baktırdığı için de, İsrail’e çok kızıyoruz. Hem de çok kızıyoruz.
Öğretmenimiz bize iki çocuğun öyküsünü anlattı.
Hollanda’daki Anne Frank ile Japon çocuk Sadako Sasaki’yi anlattı. Onlar da savaşta öldürülen çocuklardı. Anne diye yazılıyor ama Ann diye okunuyor. İşte o Ann, Naziler yüzünden ölmüş. Dünyanın başka tarafında yiyecekler çöpe atılırken, açlık içinde beklemelerini anlamıyormuş. Ben de anlamıyorum Savez Amca. Sadako ise, Amerika’nın Hiroşima’ya attığı bombadan hastalanmış ve ölmüş. Sadako, kağıttan bin tane turna kuşu yaparsa kurtulacağına inanmış ama bu bomba, çocuklara o kadar zarar veriyormuş ki, bin tane turna yapamadan ölmüş. Dünyadan bir çok çocuk, kağıttan bir çok turna kuşu yapıp göndermişler. O turna kuşları bir müzede duruyormuş.
Şimdi de İsrail’i yönetenler; Filistin’li çocuklardan, Hamide İbrahim Musabbih’i, Muhammed El Atsal’ı, Ebud’ı, Abdülsettar’ı bombalarla yakarak, parçalayarak öldürüyor. Irak'ta da Amerika yüzünden çocuklar ölüyor. Biz biliyoruz Şavez Amca. Çocuğuz ama biliyoruz. Çok üzülüyoruz.
İsrail halkından da, savaşa üzülen çokmuş. Bazı pilotlar, çocukların üzerine bomba atmayı reddediyorlarmış. İsrail’de yaşayanların bazıları, ama sayıları bayağı çokmuş, savaş olmasın diye gösteriler, yürüyüşler yapıyorlarmış. Savez Amca bizim ülkemizde de çok yürüyüş yapıldı biliyor musun? Annemle babam da gitti. İsrail’li Yonit Levy teyze, haber sunarken yapılanları eleştiriyormuş. Dünyada bazı sanatçılar, doktorlar, futbolcular da bu savaşa karşı olmuşlar. Öğretmenimiz bize bunları anlattı. O da, çok üzülüyormuş. Son zamanlarda dünyada olanlardan endişe ediyormuş ama bize çok güveniyormuş. Her insanın eşit olduğunu bilir ve barışa inanırsak, biz büyük olduğumuzda savaşlar olmazmış.
Annem; öğretmenler doğru söyle diyor.
Şavez Amca, biz öğretmenimizi çok seviyoruz. Ona çok inanıyoruz.
Ama artık dünyada, piyangoya barıştan daha çok inanıyor insanlar.
Piyangoya daha çok para harcıyorlar.
Sen barışa, piyangodan daha çok inandığın için, sana çok teşekkür ederim.
Gazze'li çocuklar için önemli bir şey yaptığın için teşekkür ederim.
Irak'da savaşa karşı çıktığın için teşekkür ederim.
Kendi ülkendeki çocukların istedikleri oyuncağı, şekerlemeyi almaları için çalıştığın için teşekkür ederim. Annelerine babalarına iş sağladığın için teşekkür ederim.
Şavez Amcacığım,
Sana çok teşekkür ederim hem de ellerinden öperim.
Ellerinden öpmek sizde yokmuş.
Biz, bazen büyüklerimizin ellerinden öpüyoruz.
Annem o eskidendi diyor ama, babaannem bunu mutlaka yazmamı, yani ellerinden öpmemi istedi.
Şavez Amca,
Mektubum kısa olduysa özür dilerim.
Bilmelisin ki, hiç bu kadar uzun bir yazı yazmamıştım.
Sana çok çok teşekkür ederim.
Ben Papatya.
Türkiye’den bir çocuk.
Etiketler:
Anne Frank,
Barış İçin Bin Turna,
Filistin Gazze Gaza,
Hiroşima,
Sadako Sasaki
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)